Totaliter liderlik
Totaliter liderler tarafından yönetilen partilerin demokrasi içerikli davranışlar göstermesi beklenemez. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır.
“AKP ve MHP’nin ortak yönü nedir” derseniz; derim ki: Her ikisi de otoriter değil, totaliter liderlerce yönetilmektedir. Ve her ikisi de bu yönüyle demokrasi içerikli kararlar veremezler.
Bakın Erdoğan’a...
Seçimi ne hale getirdi.
Tarafsızlığını yerle bir etti.
Ne için?
Partisindeki egemen güç ve otoritenin elinden kaçmaması için.AKP, Türkiye’yi yöneten partiydi. Arkasında koca kitleler, insan kalabalıkları vardı. Bu müthiş bir insan kaynağı değil midir?
Elbette.
İşte bu hazine değerindeki kaynağın Davutoğlu’na bırakılması ve saraya kapanma işine gelmedi.
“Bu kalabalıklar benim hakkım. Ben var olduğum için varlar. Onları bırakamam” dedi. Kendisini halkın sahibi gibi gördü.
Totaliter liderler, demokrasi tanımazlar demiştik. İşte tanımadılar ve tanıma eğiliminde de görülmüyorlar. Bir konuya daha dikkatinizi çekmek isterim: Hem AKP ve hem de MHP geleneksel damarı temsil ediyor. Türk siyasal tarihinde buna genel adıyla sağ partiler deniliyor.
Peki, sağ partiler neden totaliter liderliği çok önemsiyor? Çok basit: Kendilerini geleneğin devamı olarak görüyorlar ve bu kültürden besleniyorlar. Rol modelleri, geleneksel, tarihi liderler. O da bizi padişahlığa götürüyor.
Sağ liderler partilerinin padişahıdır.
Hikmetlerinden sual olunmaz. Yoksa sizi bir kalemde silerler, çizerler, konuşturmazlar... Sözünün üstüne söz, cümlesinin üstüne cümle kuramazsınız. Haddinize değildir.
Ee, adamlar tek yetkili...
MHP’de meydana gelen son gelişmelere bakın. Daha ilk geceden başlayan, sonra adım adım, yerini, ilk söylediklerini ortadan kaldıran davranışları hatırlayın.
Ne görüyorsunuz.
Totaliterlik..
Sert duruş, en son söylenmesi gereken sözü en önce söyleme, azarlama, gereksiz yere diklenme, mümkünse cümleleri kurşun gibi karşısındakilere batacak, acıtacak, incitecek şekilde kurma...
Kibarlığın üstüne taş mı düştü? İncelik ve zarafete ne oldu?
Fikrimiz yetersiz de kuracak cümle mi bulamıyoruz?
Daha önemlisi hani biz gönül adamlarıydık?
Hatırlayın; bir zamanlar “gönül seferberliği” başlatmıştık...
Türkiye’de herkesi insanca, Yunus diliyle, kucaklamaya çabalıyorduk.
Diyeceksiniz ki o bir zamanlardı... Şimdi iktidar olma isteğinde olabildiğince pasif, kıyıda köşede sessizce sanki yokmuş gibi farz edilmek isteğinde çok canlıyız...
Yönetim, üniversitelerde kürsüleri bulunan bilimsel bir alan. Yönetim birçok felsefesi olan, anlayışa dayanan bir alan. Demokratik liderlik, tam zamanında yönetim, sıfır hata yönetimi, gelecek yönetimi, stratejik yönetim gibi.
Bizimkiler, totaliter Orta Çağ anlayışını gerçek yönetim felsefesi sanıyor.