Tıpış tıpış kuzu kuzu!
Recep T. Erdoğan "Saray"da ısrar etmese, "Madem itiraz yüksek. Milletimin sesini dinliyorum ve Çankaya'ya dönüyorum." deseydi ne kaybederdi?
Gönül kazanırdı.
Ben, kaçak inşaatmış, falan buna takılmıyorum. Geniş arazi... Bir ucuna devlet birkaç bina yaptırmış. Yaptırır. Niçin yaptırmasın?! Üstelik kanunu vaz eden de devlet, kaldıran da!
Mesele şu: Saray ihtişamdır. Biz ihtişamı göze alacak seviyede değiliz.
Cumhurbaşkanı'nın sınırları belli. Müdahale alanları belli. Kadrosu belli... İcraî bir vaziyeti yok. Böyle bir bina yapıldıysa dağınık bakanlıklar bir araya getirilir, koordinasyon kolaylığı sağlanır. Ankara'nın merkezinde bakanlıkların varlığı, Ankara için bir sıkıntı... Dağınıklık yüzünden sıkıntı, küçüklüğü yüzünden sıkıntı, kira yüksekliği yüzünden sıkıntı, trafik yüzünden sıkıntı ve koruyabilme derdinden sıkıntı...
Recep T. Erdoğan "Fiilî Başkanım!" diyor. Bunun tarihteki karşılığı "sultanlık". Çevresinde tarihçiler vardır, ama yağ çekmeyen, gerçekçi rapor verecek tarihçiler incelesinler, fiilî başkanlığın karşılığını size ayrıntılarıyla anlatırlar.
Fiilî başkanlığın zamanımızda da bir karşılığı var. Zorla kabul ettirmeyle ilgili. Ama o kendisine, "Siz şöyle misiniz?" diye sorulduğunda, "Ben dediğinizden olsaydım, siz bu soruyu soramazdınız!" cevabını veriyor. (Yazarken aklıma takıldı: Kendisinin ne kadar "demokrat" olduğunu göstermek için o soruyu sordurmuş olmasın?!)
Eski yakın arkadaşı Nihat Ergün, nedense bir kenara itildi, "Fiilî durum oluşturarak başkanlığa geçilmez." diyor.
Al Jazeera Türk'e konuşmuş eski Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün. Sözünü şöyle açıyor:
"Fiilî durum yaratarak başkanlığa geçilmez. Yarı başkanlığa geçilmez. Bu kabul görmez, toplum tarafından. Bu çok tartışma yaratır. Çok kırılmalara, çok kutuplaşmalara yol açar. Mesele budur. Bir de eğer insanlar fiilî durum yaratmayı âdet haline getirirlerse, bunu herkes âdet haline getirir. Diyelim ki Güneydoğu'da bir belediye başkanı ben yüzde 95 oy aldım, seçimde de özyönetim vaadinde bulunmuştum. Şimdi de ilân ediyorum. Ne diyeceğiz buna? O fiilî durumu yaratmış ve biz de onu kabul etmiş mi olacağız? Hemen Anayasa'ya ve kanuna, kanunları onun yarattığı fiilî duruma uygun hâle mi getireceğiz? Olur mu böyle bir şey?" (Ayşe Karabat'ın röportajı, 17 Ekim 2015).
R. T. Erdoğan, fiilî durumun örneğini kendisi veriyor "kuzu kuzu Saray'a geleceksiniz" diyor:
"Yatıyorlar, kalkıyorlar işte bakıyorsun ana muhalefeti kaçak saray, yavru muhalefeti kaçak saray. Kaçak saray kadar başınıza taş düşsün. Ya ne kaçak sarayı be! Bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamının kaçak saray gibi bu tür şeylerle yıpratılması diye bir şey olabilir mi? Önce 'biz oraya gitmeyiz' diyorlardı. Ama daha sonra 'çağrılırsak gideriz' demeye başladılar. Zaten eninde sonunda bunu yapacaksınız, kuzu kuzu geleceksiniz, başka çareniz yok."
"Kuzu kuzu geleceksiniz!", "Tıpış tıpış geleceksiniz!"
Saray'a gidecek parti başkanları "aşağılanmayı" da göze almışlardır.
R. T. Erdoğan, halkı temsil eden parti başkanlarını böyle aşağılayabilir mi?!
Fiilî durum bu olsa gerek!