Tehcire "hukukçuyum" bahanesi

Avukat Kezban Hatemi son zamanlarda tartışılan Ermeni meselesi ile ilgili “özür dileme” kampanyasına katılarak imza atmış ve bir TV kanalında haklılığını savunmaya çalışıyor. Haklılığını anlatırken de ikide bir “ben hukukçuyum beyefendi” diyerek karşı koyanlara bir taraftan gerekçe gösteriyor, öbür yandan imzaya katılma sebebini buna dayandırmağa çalışıyor.
Peki, bu hukuk denilen şey nedir ki, Kezban Hatemi’yi haklı, karşısındakileri haksız çıkarıyor?
Bir de şöyle soralım: Osmanlı Devleti kendi yasalarına uymayan, onu çiğneyen bir karar alarak mı tehcir kararı aldı?
Son soru: Hukuk açısından tehcir bir ceza mı, yoksa koruma mı?
Dilerseniz sondan başlayalım.
1. Osmanlı Devleti tehcir kararına varırken hangi durumu gerekçe gösteriyor?
Ermeni komitalarının sivil vatandaşlara yönelik katliam yapmasını. Katliam suç mudur?
Evet!
Katliam hukuk açısından kamu düzeninin bozulması, devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünü tehdit eder somut bir gerçeklik midir?
Evet.
Peki, böyle bir durumla karşı karşıya kalan herhangi bir devlet ortaya çıkan bu suçu önlemek için hangi yaptırımı uygulayabilir?
a. İsyancıları ve halka zulüm edenleri yakalamak, mahkemelere teslim etmek;
b. Aralarından bol miktarda suçlu çıkan ve bir biçimde daha önce suç çetesi oluşturmuş olanların baskısıyla suça katılmaya eğimli olanları, kontrol altına almak.
İşte Osmanlı Devleti bu ikincisini yapmıştır.
Tehcir kararı alarak, katliam gören Türklerin öfkesine karşı, muhtemel katliama uğramaya müsait olan Ermeni grubunu korumuştur. Aynı zamanda Taşnak ve Hınçak komitalarınca suça katılmak istemeyen, ancak bulundukları yer itibarıyla gelecek baskılara dayanamayıp ister istemez çeteye katılarak vatandaşı Türklere ve ülkesi Osmanlı’ya karşı yapılacak tecavüzlere karışacak Ermeni toplumunu korumuştur. Bu durumda tehcir, bir yok etme planı değil, modern devletlerin bugün bile yapamadığı kendi yurttaşlarını sakin bölgelere taşıyarak koruma kanunudur.
İster o dönem ve isterse şimdi halihazırda geçerli olan modern hukuk açısından bunun ne sakıncası vardır ve hangi hukuk buna itiraz edebilir?
2. Hatemi’nin “hukuk hukuk” diyerek şimdiki zaman ve durumla 1915’i yargılaması, tarihselliğe ve bilime aykırıdır. Hatemi hukukiliği bugünde değil dünde aramalıdır. Çünkü olay kendi şartlarında ve kendi hukuk zamanında yaşanmıştır. Öyleyse “1915’te tehcir kararının verilmesi Osmanlı şerri ve örfi hukukuna uymuyor muydu” diye sorulmalı ve eğer uyuyor ve devleti düzenleyen yasalarca onaylanıyorsa, tehcir kararını alanları gayrikanuni davranmakla suçlamak, tarihi açıkça, haksızca karalamak ve suç isnat etmek olmuyor mu?
3. Pek çok hukuk felsefesince (özellikle de liberalistlerce) hukukun temelinde “toplum sözleşmesi” olduğu belirtilir. Bu sözleşmeye göre, toplum adına suçu önleme, kamu düzenini sağlama ve otoriteyi sağlama devletin varlığını zorunlu kılmaktadır. Sorumluluk olarak ortaya çıkan devlet, yürürlükteki kanunları uygularken siyasal iktidara gücünü veren, kaynağa ters davranmıyorsa tutarlı karar vermiş sayılır.
Osmanlı Devleti, 1915 Tehcir Kanunu ile adaletin tesisinde çok önemli olan “hakkaniyet” ölçülerini bugünkü modern hukukun asla reddetmeyeceği biçimde uygulamıştır. Osmanlı kamu düzeninde suç örgütü oluşturarak, iç isyanlarda bulunan çetelerle mücadelede kamu otoritesi adına devletin gücü tehcir kararıyla kullanılırsa, yürürlükteki yasalar ihlal edilmiş mi oluyordu?
Hayır! Öyleyse “Meseleye hukuk açısından bakarım” diyerek tarihi yargılamayı kendisine görev sayanlar, o günlerde yürürlükte bulunan hangi kanunun görmezden gelinerek, kanuna rağmen karar alındığını bize göstermesi gerekmez mi?

Yazarın Diğer Yazıları