Tayyip Erdoğan sonrası ne olur?
Olayların ortaya çıkışı, gerçekleşmesi ve sonuca doğru yol almasını bir kenara koyalım. Burada sorulması gereken soru şu: Aslında neler oluyor?
Taksim’de Gezi Parkı’nın akıbetinin yol açtığı olaylar dizisinin bilânçosunun ağır olduğunu, ölümlü sonuçlara vardığını biliyoruz. Ancak bunun da ötesinde bir durum daha var: Ya dünya çok küçüldü ve başta ABD, AB olmak üzere “örnek Batı(!)” bizi ayıplamaya başladı, ya da demokrasi tavan yaptı ve bu zamana kadar uyanmayan vicdanlar tahammülsüz kalarak itiraza yöneldi.
Bilmiyoruz..
Öteden beri “vardır” dediğimiz; karşımızdakilerin ise “yoktur” dedikleri ayrışma -siyaset diliyle söylersek- iktidar paylaşımı, ispatlanmış görülüyor. Bir ucunda cemaat, paralel olarak ünlü dil bilimce Noam Camosky, BBC, The Times vd. kısacası “Türkiye’yi çok sevenler” grubu ortak telden şarkılar söylüyor.
Yurt partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan’ın tespitiyle yaklaşırsak Tayyip Erdoğan dönemiyle Türkiye’de üç iktidar odağı oluşmuştur. Biri seçimle gelen AKP iktidarı, diğeri ona destek veren cemaat iktidarı, bir diğeri de son tahlilde AKP ile anlaşma imzalayan PKK/bölücülük iktidarı. Bütün bunların ötesinde görünmez el olarak hepsinin ruhuna sinen dördüncü bir iktidar odağı daha var ki onun adı da küresel sermaye iktidarıdır.
Son gelişmelere olayların içinden değil de dışından bakacak olursak, acaba “iktidarlar arası dengeler ne yapmaya çalışıyor” sorusuna bir cevap bulabiliriz.
Bakalım öyle ise:
Kendisiyle birlikte öteki iktidarlara Türkiye’de bir yer açan ve bir de bunları meşrulaştıran AKP iktidarı, hem varlığını sürdürmek ve hem de iktidara taşıdığı güçleri memnun etmek için rant-bölüşüm ekonomisi kurdu. Ülke toprakları dâhil, korunaklı turizm bölgeleri satılıyor. Devlet kurumlarının tamamı satıldı. Madenler, yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynakları aynı şekilde. Tarım, küresel sermaye adına bitirildi. Hayvancılık aynı şekilde.
Dün Ahmet Takan’ın Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı yüz vergi rekortmenine dayanarak yayınladığı listenin en başında finans sektörü başı çekiyor. Yani sanayi üretiminde ve yatırımında değil, paradan para kazanmada en öndeyiz.
Türkiye’yi paylaşan iktidarlar AKP sayesinde dilediklerini alıyor.
Küresel sermaye Türkiye’deki büyük ekonomik kaynakları, cemaat önü açık geniş toplumsal alan kontrolü ve bağlı olarak gelişen ekonomik gücü, PKK ise KCK yapılanmasıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da devletten bağımsız vergi toplamayı, halkı devlet müdahalesi olmadan kolayca devşirmenin imkânlarını ve yine ekonomik olarak 70 milyar dolara varan kaçakçılık ekonomisini yönetmeyi, belediyeler aracılığı ile de siyasal güce sahip olmayı başardı. Ancak dünyada ve Türkiye’de meydana gelen yeni siyasal dengeler işin şeklini değiştirdi. Savaş Süzal’ın anlattığına göre, Kuzey Afrika gezisinden bir sonuç alamayan Erdoğan, artık eski saygınlığını kaybetmiş durumda. Ayrıca Türkiye’de yaptığı geniş tahribatın iç politikada sınıra dayanması ve ABD’nin Orta Doğu geleceğine yönelik hesapları, Suriye konusunu eline yüzüne bulaştıran Erdoğan’ın suyunu ısıtmaya yetti. Cumhurbaşkanı Gül’ün söylediği gibi “10 yıllık bir öfke birikimi” oluştu. Yine BBC’nin çok yerinde bir tespitiyle, “muhalefeti görmezden gelmenin sınırına geldi.”
Milli olanın dışındaki tüm iktidarlar, Taksim’den kendi çıkarlarına bir sonuç elde etmek istiyorlar. Bunun için de halkın doğal tepkisini kendi çıkarlarına yönlendirmek gerektiğini hesap ederek Taksim’i kullanmak için faaliyetteler. Kırıp dökenlere, insanlara nişan alınarak yapılan gaz bombalarına, evlere ve hastanelere sıkılan gazlara, eli çivili sopalı polis olduğu söylenenlere ve öldüren öfkeye bakınız. Tayyip gittiğinde, küresel iktidar ve yandaşları bunu devem ettirmek isteyeceklerdir. Bunun için halkın gönlünü hoş edecek yeni küçük mutluluk tavizleri verebilirler. Mesela milli bayramlara önem vermek gibi..