Tartışmalardan ne öğrendik?
İktidar ve muhalefetin iki önemli temsilcisi halk önünde tartıştı./Peki, bu tartışmalar seçmene ne söyledi?
Bunu anlamanın yolu, sonuçla ilgili olarak sorulacak sorulara ve bunlara verilecek cevaplara göre değişecektir.
Öyleyse soralım: CHP Genel Başkan Yardımcısı Kemal Kılıçdaroğlu ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın tartışmasından ne öğrendik?
Tespit ettiğimiz birkaç hususu söyleyelim:
1. Dindarım, dürüstüm diyenlerin maalesef iddia ettikleri kadar temiz olmadıkları anlaşıldı.
Nasıl?
İzah edelim:
AKP’nin halkla bütünleşmesini sağlayan ve politik aidiyeti güçlendiren en önemli özdeşim aracı türbandı. ’Bizden’ duygusunu yaratan bu psikolojik ve siyasi özdeşim aracı, aynı zamanda didarlığın da göstergesi olarak algılandığından halkı önemli ölçüde etkileyerek AKP ile bütünleştirmekte idi. Öte yandan aynı zamanda mağduriyeti de beraberinde taşıdığı için toplumsal merhameti canlı tutmaktaydı. İşte bu ve benzeri sebeplerle seçmen hem AKP’ye yapılan her saldırıyı kendine yapılmış sayıyor ve hem de ’alnı secdeye giden adamlar Allah korkusunu bilir. Bizi asla aldatmaz, kesinlikle haram yemez’ inancını güçlü tutarak muhalefetten gelen saldırıları etkisizleştiriyordu.
Deniz Feneri e.V ve Kılçdaroğlu-Fırat tartışmasıyla görüldü ki, hiçbir şey sanıldığı gibi değilmiş.
Başka?
Adeta yaşamının bir parçası haline getirerek yücelttiği, evinin baş köşesine taşıdığı, sözde dini değerleri savunan basın kuruluşlarının da iş çıkara dokundu mu doğruları bir çırpıda yok sayabildiklerini gördük.
Kısacası pandoranın kutusu açıldı.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
2. Türkiye’de siyasetin genel anlamda derin bir kirlilik içinde olduğu ortaya çıktı.
Siyasetçi şirket ilişkileri dikkate alındığında her şeyin güllük gülistanlık olmadığı, esasında siyasetçilerin kirli oldukları ortaya çıktı. Dengir Mir Mehmet Fırat’ın Kılıçdaroğlunun belgeleri karşısında cevapsız bıraktığı sorular tezimizi haklı kılıyor. Hele Deniz Feneri siyaset-medya ilişkileri merkeze alınırsa iddialarımız açıkça kesinlik kazanıyor. Buradan Türk siyasetinin kirli ellerde olduğu, siyasi nüfuzla akçeli işlerin birlikte yürüdüğü artık görülüyor. Bu durum beraberinde “dürüst siyaset” özlemiyle derin bir ahlaki özlemi beraberinde taşıyor.
Türkiye’de siyaset ahlaki kırılmalar, değer kayıpları, güvensizlik ve tehlikeli bir yozlaşma içindedir.
Mevcut yapısıyla patolojik durum arz etmektedir.
Kılıçdaroğlu-Fırat tartışmasının mağlup ve galiplerinin kimler olduğundan çok, siyasetin içinde bulunduğu durum ve bu durumun toplumsal yapıya verdiği zararları tartışmak gerekir.
Tartışıyor muyuz?
Hayır!
3. Asıl kazanan açık rejim ve demokrasidir.
Din-siyaset, medya-din ve siyaset ilişkileri ekseninde yaşanan derin çöküşler, bir şeyi haklı kılıyor: Demokrasi ve açık rejim.
Eğer Türkiye demokratik bir ülke olmasaydı, biz dindar medya sayesinde iktidarın kirli işlerini asla öğrenemeyecektik. Aynı şekilde açık rejim yerine kapalı bir rejimde yaşasaydık, doğruları söylemek söyleyecek kişiler için hayati riskler taşıyabilecekti.
Halka dayalı çoğulcu parlamenter sistemin farkı işte budur.
Dengir Mir Mehmet’lerin, Deniz Feneri e.V gibi örgütlenmelerin, dahası, eş dost, akraba sülale efradının devlet imkânlarıyla zengin edilmesinin önünü kapatan, açık rejim olan demokrasidir.
Bu tartışmada da kazanan odur.
Bütün bu gelişmelerden sonra Türkiye’de çok şeylerin değişeceğini söyleyebiliriz. Bence en büyük değişim açık rejime, yani demokrasiye inancın kuvvetleneceğidir. Sonra gelişmeler köy köy, meydan meydan, grup grup tüm Anadolu’da sorgulanacak, tartışılacaktır. Öyleyse iyi yoldayız.
Siyasal arızaları giderdiğimiz gün ana yoldayız demektir.