Tarihin Sessiz Dili (2)
PKK’ya hak vermek isteyenler, aynı gayeyi güden sözüm ona “İslâmcı” yapılanmalara neden mesafeli duruyorlar? Hedefleri birse, ha Marxist, ha “Siyasî İslâmcı” ne fark eder?
Türkiye’de talepler siyasîdir; maksat “Türk çatısı”0nı çatırdatmaktır. Çatı çatlarsa tek kazanan olur: Türkiye üzerine oyun oynayanlar.
Ahmet Davutoğlu, bir iki Kürtçe cümle kurmakla karşısındakileri memnun edeceğini zannetmişti. Fert olarak bir mahallî dili merak etmek, öğrenmek istemek başka, bir başbakan olarak “Öğrenmek istiyorum” demek başkadır. A. Davutoğlu, PKK’dan rol çalmak istemiştir. Eğer insanlar bu sözlere kanacaklarsa neden sana itibar etsinler? Asıl rolü oynayanlara yönelirler. Nitekim öyle oluyor.
Hiçbir sosyolojik, hiçbir filolojik, hiçbir tarihî araştırma yapmadan sırf PKK silâh kullandı diye, ne isterlerse verelim noktasına gelmek son derece tehlikelidir ve biz şu anda o tehlikenin içindeyiz.
Dr. Mustafa Aksoy’un, neredeyse dünyanın yarısında, Türk’ün olduğu hemen her yerde yaptığı derinlikli araştırması “Tarihin Sessiz Dili: Damgalar” kitabından bahsediyorduk.
Bilmiyorum; PKK ile pazarlığa oturanların önünde bu kitap var mı? Önlerinde bu kitap olsa zaten pazarlığa oturmazlar. Eğer bu kitabı bildikleri hâlde pazarlığa oturmuşlarsa ha PKK ha Türk milletini pazarlayanlar. Birbirlerinden farkı yoktur.
Damga ne? Damga neden önemli?
Eserde “Kaya Resimleri, Damga Kavramı ve Türk Alfabesi” başlığı altında şu bilgi veriliyor:
“Damgalar, geniş anlamda bir dilin alfabesi, sosyal grupların tarihî mirası ve soyut anlatılar biçiminde tanımlanabilir. Bu sebeple damgalar, sosyo-kültürel araştırmalarda başvurulması gereken öncelikli vesikalardır. Çünkü damgalar, bir nesneyi ya da nesneleri ifade etmenin ötesinde, daha çok insanla ilgili soyut dünyayı ifade eder.”
Kısaca damga özel mülkiyet işaretidir. Ve kelime, Rus ilim adamlarının araştırmasına göre Türkçedir.
Alfabeden önce damga vardı. Prof. Dr. Selçuk Mülayim’in şu tarifini bir tarafa yazacağız:
“İnsanın, öteki soydaşlarıyla anlaşmak üzere çizdiği çeşitli işaretler tarih öncesi çağlarda görülmeye başlar. Bu anlaşmanın en eski biçimi, bilinen anlamdaki yazı değil fakat çizgi resimlerdir. Son derece basitleştirilmiş bu işaretler, sonunda harf yazısına yani alfabeye dönüşecektir.”
Damga kavramı, ilk Türk-Moğol toplulukları tarafından kullanılmakta idi. Boya ait olan (meselâ; hayvan) veya boy mensupları tarafından (meselâ; seramik, halı gibi) eşyalar üzerine vurulan özel mülkiyet işaretidir. Yine özel mülkiyet işaretinden başka bir şeyin üzerine basılan işaret anlamında kullanılmıştır. Damga, kişinin, grubun imzasıdır.
Dr. Mustafa Aksoy şu bilgileri aktarıyor:
“Kül Tigin kitabesinde, Turfan’da bulunan Uygurca metinlerde, Divanü Lügati’t-Türk’te, Kutadgu Bilig’de damga/tamga’nın günümüzdeki anlamıyla mühür damga şeklinde kullanıldığına dair açık ifadeler mevcuttur.”
Eserde, damganın tarihi üzerine geniş bir değerlendirme yer alıyor.
Damgalar ve şekillerin Orta Asya bozkırlarından Anadolu’ya gelişlerini ve doğudan batıya, güneyden kuzeye nasıl benzerlik gösterdiğini ele alacağız.
“Tarihin Sessiz Dili: Damgalar”da, ilmî zeminde öyle deliller ortaya konuyor ki, okudukça “Neden bu kavga?” diyorsunuz... “Var mı ayrı gayrımız...” diyorsunuz.