Suçu kadere atmak mı çözüm?
Türkiye, deprem riski en fazla olan ülkelerden biri. Her an bir depremle sarsılma ihtimaliyle yaşıyoruz. Bunlar engellenemez gerçekler ama peki ya, bu gerçek karşısında ne yapılması gerekiyor?
21'inci yüzyıldayız ve 6.8 şiddetindeki bir deprem sonucu onlarca insanımız ölüyor ve Türkiye Devleti'nin Cumhurbaşkanı, "depremi durdurma şansımız var mı?" diyerek fatalist (kaderci) bir yaklaşım sergiliyor.
Fatalizm, inançla ilişkilidir. İnanırsınız ya da inanmazsınız ama bir devlet, ne kadar, nereye kadar kaderci olabilir?
Elazığ depremi hepimizi çok sarstı. Gözümüz, kulağımız, kalbimiz günlerdir Elazığ'da. Ancak devlet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar, öyle rahatsız edici ki her an depremle karşılaşma ihtimali olan vatandaşın içini soğutmak şöyle dursun, daha da umutsuzluğa ve endişeye sebep oluyor. Haliyle de akla pek çok soru geliyor…
Malumunuz, uzmanlar yılmaksızın uyarıyor: "İstanbul'u büyük bir deprem beliyor."
Mesela bu bilgi karşısında, nereye kadar kaderci yaklaşacağız?
Depreme dayanıksız evlerde oturup, hiçbir önlem almayıp, hiçbir hazırlık yapmayıp, koordine olmayıp sonrasında göçük altında kalmaya razı mı olacağız?
Ya da gün gelecek kaderciliğiniz artacak, kader böyleymiş deyip göçük altında mı bırakacaksınız bizleri?
Sınırı ne, bu kaderci yaklaşımınızın?
Bir devletin, doğal afetler karşısındaki tek tutumu, ölenler için taziye mesajı yayınlamak mı?
Hiçbir sorumluluğu, görevi yok mudur devletin?
Biz toplum bilinci, birliktelik duygusu en gelişmiş toplumlardan biriyiz. Şükür ki böyleyiz. Terörist saldırıyor, biz sivil vatandaş olarak ülkemizi savunuyoruz; doğal afet oluyor, biz vatandaşlar aramızda paralar toplayıp yardım ediyoruz…
Ülkemizi savunalım, birbirimize yardımlarımızı yapalım tabi, yapalım da devlet ne yapıyor?
Yıllarca deprem vergilerimizi ödedik, özel iletişim vergimizi ödedik, deprem çantalarımız da hazır, deprem anında yapmamız gerekenlere dair onlarca video izledik; biz vatandaş olarak görevimizi yaptık.
Peki, görev sırası devlete ne zaman gelecek?
Deprem olup, göçük altında kalıp pek çoğumuz hayatını kaybedip, sağ kalanlarımızın da evi başına yıkılıp, psikolojileri alt üst olduktan sonra mı?
Evet, arama, kurtarma ve sağlık ekipleri oldukça koordineli çalışıyor, büyük hız ve özenle görevini yerine getiriyor; ancak AKUT ekibinden birinin göçük altındaki kişiye elini uzatmasından önce, o bina göçmeden devletin vatandaşına elini uzatması gerekmez mi?
Ben şu yazıyı yazana kadar bile İstanbul'da 3.1; Ankara'da 3.9 şiddetindeki depremlerin bildirimleri geldi telefonuma. Bir şeyler yapmak için illa 6 küsur şiddetindeki depremleri mi bekleyeceğiz?
Deprem, ciddi bir mesele ve affı yok. Elazığ depremi ise bizim için telafisi olmayan bir ders.
On binlerce bina sağlamken 72 bina çöküyorsa, hatta sağlam binanın hemen bitişiğindeki bina çöküyorsa; bir önceki depremde hasar gören binanın sıva ile kapatıldığı ve bu depremde çöktüğü biliniyorsa; kimsenin sorumluluğu kadere atmaya hakkı yok.
Hele hele konunun uzmanları, depremsel bölgeyi nokta atışı işaret edip uyarmış, bu konuda projeler hazırlamış ancak bu projeler, tıpkı meclise sunulan depremle ilgili araştırma önergesinde olduğu gibi, reddedilmişken; devletin görevini layığıyla yaptığını söylemek mümkün değil.
Oysa yapabilir.
Sağlam binalar, toplanma alanları, afet sonrasında gerekli malzemelerin hazır bulundurulması, uzmanları dinlemek, çılgın projelerden vazgeçmek, kaynakları doğru kullanmak… Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yapamayacağı şeyler mi?
Depremi önleyemeyiz ama hasarı önleyebiliriz. Yeter ki insan hayatı, her şeyin üstünde tutulacak kadar önemsensin.