Şu imamların lüzumsuzlukları
Bayram namazı iki rekât. Sabah namazından belli bir süre sonra kılınır. İsteyen sabah namazını camide cemaatle kılar ve bayram namazını bekler. İmam veya o caminin vaizi veya merkezî camiden bağlantılı bir vaiz vaaz verir.
Bu Kurban Bayramı namazında, gittiğimiz cami merkezî büyük bir cami idi. Belki bin kişi namazdaydı.
İmam mıydı, yoksa vaiz miydi, bilmiyorum, ayrı bölümdeydim, görmedim. Muhtemelen imamdı. Namazı o kıldırmıştı. Sesi aynıydı. Tam namaz saati gelince sözü Gazze’ye getirdi. Gazze’deki katliamı hatırlatmasına, Müslümanları birliğe çağırmasına söyleyecek söz yok. Ama öyle heyecana gelerek: “Niye kola içiyorsunuz? Parası Yahudilere gidiyor. Niye Visa kart kullanıyorsunuz? Yahudileri niye besliyorsunuz?” mealinde konuşması kabul edilebilir mi?
Bir de örnek verdi: “Marketteyim. Önümdeki kişi bir ekmek almış. Ödeyeceği para 9 lira 90 kuruş. Kart çıkardı. ‘Param yok. Kartla ödeyeceğim.’ dedi. Çıkardığı kart Visa kartı idi. Onun parası Yahudilere gidiyor.” dedi. Öyle öfke-coşku karışık konuşuyordu ki...
Cebinde banka kartı olmayan mı var?! Hele şu maddî çöküntü döneminde! Kart kurtarıcı! İmam kendisi söyledi, adamın parası yokmuş, kartla ödeyecek.
Bu tür konuşmalar din çerçevesi içinde yapılmaz.
Kışkırtıcı, incitici, doğruluğu tartışmalı konuşmalara imamlar, vaizler girebilirler mi? Cuma namazı öncesi konuşan imamla tartışmamdan bahsetmiştim. Lüzumsuz, bilgisizce, çarpık ideolojik laflar etmişti.
Bildiğiniz gibi bayram namazından sonra hutbe okunur. Bu imam hutbeyi öyle bir uzattı ki, insanlar, dinlemeden çıkıp gitmeye başladılar.
Kurban deyince... Bütün dinlerde “kurban” var. Tarihi Hz. Âdem’in oğulları Habil ve Kabil’e kadar uzanır.
İlk hak din Musevîlik, sonra Hristiyanlık, sonra Müslümanlık.
Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmek istemesi ve oğlunun yerine koç kurbanı ritüeli malûm.
Türkçemizde kurban “Dinî emri veya bir adağı yerine getirmek için kesilen hayvan” anlamına gelir.
Kurban; bir hedef, bir ülkü uğruna feda edilen, kendini feda eden, kaza veya felâkette ölen, maddî ve manevî bakımdan felâkete sürüklenmiş veya insanî değerlerini yitirmek zorunda kalmış kimse için mecazî; bunların yanında yalvarma anlamında, aşırı sevgi ve hayranlık için, bazı bölgelerimizde de hitap şekli olarak kullanılır.
“Sana kurban olurum.” derler ya... böylece kişinin kendisini feda etmeye hazır olduğunu gösterir. Bu sevginin dozudur.
Kurban etmenin Habil ve Kabil’e kadar uzandığındın bahsettik.
Kur’ân-ı Kerîm’de de bu bahis geçer: “Onlara Âdem’in iki oğlunun başından geçen ibret verici şu gerçeği anlat: Onlar Allah’a birer kurban takdim etmişlerdi de birinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen kıskanıp: ‘Seni mutlaka öldüreceğim” deyince, öteki şu cevabı vermişti: ‘Allah ancak takvâ sahiplerinin ibâdetini kabul buyurur.’” (Maide, 5/27)
DİB’un Kur’ân Yolu mealinde bu ayetin tefsiri: “İslâm’da, Kurban Bayramı’nda kurban kesmenin dinî bir hüküm oluşu kitap, sünnet ve icmâ ile sabit olup, hicretin 2. yılında konulmuştur. Ancak, bu ibadetin fıkhî açıdan nitelendirilmesi hususunda görüş farklılıkları vardır: Dinen aranan şartları taşıyan kimselerin kurban bayramında kurban kesmeleri Ebû Hanîfe’ye göre vâciptir. Çoğunluğa göre ise müekked sünnettir.”
“Kurban”ı tartışmaya açan ilâhiyatçılarımızın da olduğunu hatırlatmak isterim.