Sosyal iktidar çökmüş

Gazete yazarlarından bazıları, Partili Cumhurbaşkanımızın Ensar Vakfı'ndaki konuşmasına dikkat çekmiş. Konuşmanın ilgi çeken kısmı şu:

"Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var. Medyadan sinemaya, bilim teknolojiden hukuka kadar pek çok alanda hâlâ en etkin yerlerde ülkesine ve milletine yabancı zihniyetteki kişilerin, ekiplerin, hiziplerin bulunduğunu biliyorum. Bu durumdan da büyük üzüntü duyuyorum. Dün hedefimiz belki sadece bir avuç inançlı, imanlı, bilgili, birikimli nesil yetiştirmekti. Bugün ise hem bulunduğumuz yer çok farklıdır, hem de hedeflerimiz çok çok farklıdır."

Ne demek istiyor?

"İktidara doymuyoruz, her yerde biz olmalıyız. Kültür alanında da AKP'liler öne geçmelidir" diyorsa, buna siyasi bencilik denir. "Siyasi benci" olmak, etnosantirizm gibi sosyal bir hastalığa, bir takıntıya, bir ötekileştirmeye ve kendini beğenmeye götürür bizi. Yok, eğer öyle demiyor da millî bakabilen, genel kültür eğilimlerini toplumda yeterince öne çıkaran kimse olmadığını, buna karşılık, Avrupaî kültür üretiminin daha baskın olduğunu söylemek istiyorsa o başka.

Mesele eğer millî kültürden beslenen sanat üretimi ise, bir "kültürel yeniden üretim" felsefesine ihtiyacımız var demektir. Bu durumda elbette AKP hükümetlerinin öncelikle kendisini sorgulaması gerekir. Çünkü asıl önemli engel öncelikle kendileridir.

Sonrasında kültürel yeniden üretimi teşvik etmeleri gerekir.

Bunu yaparken ortaya çıkan kültür endüstrisini siyasi yönlendirmelere, politik çıkarlara kurban etmemeleri gerektiğini de unutmamaları gerekir. Bir taraftan İnönü'ye, Atatürk'e cephe alıp, öte yandan II. Abdülhamitçi bakışı yegane millî ve geçerli yön olarak öne sürmek, sosyal kültürel öze döndüğümüzü göstermez.

Kültürel öz, Osmanlıcaya dönmek de değildir. Gökalp'in tespitiyle Arap, Fars, Türkçe karışımı bir kozmopolit kültür yaratmayı, millî öz/millî kültür saymak yahut sosyal iktidar aracı olarak görmek de, tam anlamıyla yozlaşmadır.

Kültürel öz ya da hars; millî ahlak, millî dil, millî destanlar, millî töre (örf) ve millî adetlerde yatar. Kısaca, yerlilikte/yerellikte anlam kazanır. Bu yerliliğin tarihsel geçmişi; yani dünü, yaşanan güncelliği; yani bugünü vardır.

Bütün bunları anlamlı kılan şey dildir. Bu sebepledir ki kültürün temelinde dil vardır. Milliyetçi düşüncenin önemli kıymetlerinden Prof. Dr. Mehmet Kaplan, kültürü edebiyatla/dil ile eş değer görür. Nedeni de budur.

Eleştirel bir gözle bakarsak, AKP'nin kendi düşünce formunda, yine kendi beklentilerine uygun olarak yetiştirdikleri kadrolar, tarih önünde büyük sınav vermektedir. Onların sınavı, ahlak ve değerler sistemi açısından iktidar sürecinde söyledikleriyle eylemleri arasındaki tutarsızlıklarıdır. İslami sloganları kullanan bu kadroların, 15 yıl boyunca yapıp eyledikleri, toplumsal yüzleşmeyi gerektiriyor.

Ülkede hırsızlık var mı?

Var..

Yolsuzluk, yalan, devlet malını çıkar için kullanma, iltimas var mı?

Var!

Kul hakkı yeniyor mu?

Oluk oluk yeniyor..

Aç sosyal medyayı.. Taraftarların milyonlarca iftirasını görüyor musun?.

Evet, görüyorsun.

Sosyal olmayan gerçek medya hangi dinin ümmetinden ki, bu kadar haksızlık olurken hiçbirini görmüyor? Hani İslami kimlik ve İslam'ın vicdanı?

Yok..

İşte sınav bu..

Menfaat ve çıkar hepsinin üstünde. Çoktan tahakküm kurmuş.. Öyle ki dini vicdanın sesi duyulmuyor bile...

Demek ki çökmüş.. Bu çöküntüden, milleti diriltecek bir sosyal iktidar çıkmaz.

Yazarın Diğer Yazıları