Sorun yok, savaş sizin hakkınızdır
Önceleri pek inanmak istememiştim. Öyle ya nasıl olur da bir ülkenin hükümeti bir başka ülkenin amaçlarını gerçekleştirmek için atağa kalkar. Mantıkça böyle bir şey olmaz ve olmaması da lazım. Her halde muhalefet halka yönelik propaganda yapıyor dedim içimden.
Sonra, “bekleyelim” dedim kendi kendime ve dün baktım ki ABD meseleyi doğruluyor. “Biz Türkiye ile ortak hareket ediyoruz” .
Hangi konuda arkadaş?
Ortadoğu ve Suriye
konusunda!
İrkildim!
Aklıma Osmanlı Devletinin son dönem iktidarları geldi.
Demek ki Reşit Paşa hükümeti tekerrür ediyormuş.
Bilirsiniz hazret, tüm işlerini İngilizlerle birlikte çözme eğilimindeydi. O türden ülke yönetim tarzının sonunda bizi nereye getirdiğini, az çok tarih okuyan herkes hatırlar. Hatırlamayanlar için de biz söyleyelim: Osmanlı Devletinin tarihten silinmesine sebep olmuştur.
Ben hep derim ve sık sık “ecdadımız Osmanlı’yla” cümlesiyle söze başlayanlara sorarım: Tarihte bir değil, birçok Osmanlı vardır. Ve siz hangi Osmanlı’yı modelliyorsunuz? Batı’yı ve kıtaları zapt eden, baş eğdiren Osmanlı’yı mı, yoksa, “en iyi çözüm Batının önerdiği çözümdür” diyerek kendini yavaş yavaş tüketen Osmanlı’yı mı?
Son gelişmelere bakılırsa biz hep yıkılma sürecindeki, batının dostu iktidarların iş başında olduğu Osmanlıyı model almışız.
“Ders al” diyorsun adamlara. İtiraz ediyor.
Niye almıyorsunuz kardeşim?
Mazeret hazır: “Ama biz müttefikiz!”
Müttefik. Bu kavram, dönemsel politikaların içini oyan, omurgasını zedeleyen ve en nihayet Türkiye’yi her seferinde mağlup eden masa başı yenilgilerinin sembolleşen adıdır.
Müttefikmişiz.
Ortak çıkar grubuyuz yani.
Peki, çıkarlarımız ortaksa
her seferinde neden biz
kaybediyoruz.
Kayıp mı ettik, diye saf saf sorar biri.
İşte sana Irak.
Hani kırmızı çizgilerimiz?..
Hani Türkiye’nin izni
olmadan kuzeyde bir devlet kurulamazdı?
İşte müttefik sözcüğünün en açık örneği bu.
Halbuki ittifak, karşılıklı menfaatlerden gelir. Suriye meselesinde sonunda size ittifak yaptıracak kadar önemli hangi çıkar var? Çok daha basit soralım: Varsayalım Suriye’yi zapt ettik ve pek çok tank, top, asker kayıp verdik. Zafere de ulaştık. Hangi yüksek amaca ulaşmış olacağız?
Suriye’yi Türk topraklarına mı katacaksınız? Değilse orada bulunan Türkmen gruplarını sınırlarımız içine mi alacaksınız? Petrollere konup, petrol yönetiminden pay mı alacağız?
Eğer bu soruya “hayır” diyorsanız, gene sorarım: Öyle ise neden oraya asker gönderecek kadar yüksek perdeden tehditler savuruyorsunuz?
Dilin kemiği yok, cevap hazır: “Biz iddia edildiği gibi başkalarının mesajlarını taşımıyoruz. Halkımızın ve hükümetimizin mesajlarını taşıyoruz.”
Hadi ya?
Peki, şu ABD yetkilisi sarışın hanımın açıklamalarına ne buyuracaksınız? O sizin söylediklerinizin tamamını yalanlıyor.
Hayret ki ne hayret!..
Ayrıca şu dört temel konuya da açıklık getirmek lazım. Suriye -Türkiye savaşlarının her noktasında 1-Su meselesi nasıl şekillenecek? 2-Sünni-Alevi çatışmasının İran boyutu ile Türkiye ilişkisi ne noktaya gelecek? 3-Savaş sonrası Türkiye sınır sorunuyla karşılaşacak mı? 4-Irak-Suriye-Türkiye ilişkileri hangi zeminde inşa edilecek? Cevapların hepsi pozitifse sorun yok, savaş sizin hakkınızdır.