Sorun yine (bağımsız olamayan) AYM!
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop, bir televizyon programında İstanbul Sözleşmesi'nden Cumhurbaşkanı kararı ile çıkılmasına dair verilen tepkilere yanıt olarak şöyle bir cümle kurdu:
"Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi'nden kararname ile çekildiği gibi, Montrö'den de diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebilir."
Millet iradesinin temsil organı olan TBMM'ye başkanlık eden bir zatın, Meclis'in yetkisini bu şekilde gönül rahatlığıyla yürütme organına teslim etmesi, temsili demokrasi için büyük bir yara olmakla birlikte, Şentop' un kurduğu bu cümle içerisindeki yanlış bir değil, birden fazla.
Kararname ile karar farkı
Zaman zaman sosyal medyada, tartışma programlarında ve siyasetçilerin açıklamalarında dikkatimi çeken, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme tartışmalarında ise zirve yapmasıyla artık bir açıklama yapma ihtiyacı hissettiğim mevzu, Cumhurbaşkanının işlemlerinin birbirine karıştırılması.
En kısa şekliyle meseleyi şöyle özetlemek istiyorum:
2017 Anayasa değişikliği sonrası geçilen sistemde Cumhurbaşkanının sahip olduğu iki düzenleyici işlem türü -Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve Cumhurbaşkanı kararı- birbirinden farklı düzenleyici işlemlerdir.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, Anayasa'da belirtilen "sınırlı" konularda Cumhurbaşkanı'na, kanun seviyesinde asli düzenleme yetkisi tanır ve dayanağını Anayasa'dan aldığı için Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından denetlenir.
Cumhurbaşkanı kararı ise, dayanağını kanundan veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinden alan bir düzenleyici işlemdir; dayanağı nedeniyle idari yargı, yani Danıştay tarafından denetlenir.
Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme beyanını Cumhurbaşkanı kararı ile açıklamıştır.
İstanbul Sözleşmesi'nin niteliği
İstanbul Sözleşmesi, bir uluslararası sözleşmedir. Niteliği gereği, Anayasa (madde 90) hükmü uyarınca, temel hak ve hürriyetlere dair olması nedeniyle kanunların üzerindedir.
İmzalanmasının ardından, uluslararası anlaşmaların yürürlüğe girmesi için -kural olarak- gereken prosedür gereği, TBMM tarafından çıkarılan uygun bulma kanunuyla onaylanmıştır. (Bkz. 6251 Sayılı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun).
Bu kanun sonrası, sözleşme, artık bir iç hukuk kuralı haline gelmiştir.
Bu noktadan sonra, yalnız yargı için değil, TBMM için de Cumhurbaşkanı için de bağlayıcı nitelik taşır.
İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme konulu 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı, bir idari işlemdir ve bir idari işlemle, kararla, kanun yürürlükten kaldırılamaz.
Meclis tarafından uygun bulma kanunun çıkarılması, meclisin yürütmeyi siyasal denetim aracıdır ve siyasal denetim bu şekilde lağvedilemez.
Dolayısıyla, sözleşmenin uygun bulunmasına dair kanun halen yürürlüktedir.
Cumhurbaşkanı kararıyla bir anlaşmadan çıkılması, ancak Anayasa'da belirtilen, yürürlüğü için uygun bulma kanunu gerekmeyen uluslararası anlaşmalar nezdinde istisnai durumlarda geçerli olur.
Nitekim, Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma kararına dayanak olarak gösterilen 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3.maddesi, yargısal denetime götürülmediği için bugün bu sorun yaşanmaktadır.
Oysa bir yasama tasarrufu olan uluslararası anlaşmaların feshedilmesi yetkisi, "yalnız yürütme yetkisine ilişkin" çıkarılabilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Cumhurbaşkanı'na verilmesi, Anayasa'nın (104.madde) açık ihlalidir.
Hakkında Danıştay'a başvurulan ilgili Cumhurbaşkanı kararı, şüphesiz somut norm denetimi yoluyla AYM' nin önüne dayanak aldığı 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin gelmesine sebep olacak, o halde yine hukuk sınavını verecek olan da artık üyelerinin çoğunluğu Cumhurbaşkanı tarafından atanan AYM olacaktır.
Görüldüğü üzere, bu ülkede tüm sorunlar, dönüp dolaşıp "yargının bağımsız olmayışı" problemine bağlanmaktadır.