Son gelişmeler nasıl okunmalı?
Bunalım siyasetinin tetikleyicileri arasında görülen Ergenekon gözaltıları sürüyor.
Olup bitenlere ters açılardan bakan taraflar oluştu.
Kimine göre soruşturma siyasallaştı ve bir toplum projesi; kimine göre Susurluk olaylarıyla üzerine gidilmeyen devlet içindeki çetelerin çökertilmesi süreci. Hatta mevcut hükümete yönelik olası darbe girişiminin ta kendisi.
Nasıl yorumlanırsa yorumlansın şurası bir hakikat ki, tutuklamalar Türkiye gündemini değiştirmekte, çatışma ortamı yaratmakta, taraf oluşturmakta ve devletin katmanları arasında farklılaşmalara sebep olmaktadır.
Başka?
Kamu vicdanını bölmekte, hukuka olan güveni zedelemekte, devlet bürokrasisini endişelendirmektedir.
Yeni bir zihniyet paradigmasına doğru toplumu zorlayan gelişmelerin anlamı şudur: Türkiye Ergenekon soruşturması üzerinden toplumsal bir değişime uğruyor. Bu değişim pratiğini tetikleyen de tutuklamalar oluyor.
Genelkurmay karargâhında 6 saat meseleyi tartıştıktan sonra Orgeneral Başbuğ’un Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül’ü ziyaret etmesinin temelinde olayların yarattığı zorlamalar vardır.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı feveran ettiren rejim bağlantılı açıklamaların temelinde de aynı travma vardır.
Demek ki Ergenekon adı verilen dava kapsamında yürütülen ve elbette yönetilen süreç, sıradan sayılacak bir hukuk olayının yansıması değildir. Ortada tatminsizlik yaratan, kamuoyunu ikna etmeyen gelişmeler var.
Soruşturmanın başlangıcından bugüne geçen süre içinde ortaya çıkan manzara şudur:
1. Geçmişte suça bulaşmış, hayatında olumsuz örnekler bulunan kimseler.
2. Aramalarda kamuoyunu ikna edecek dokümanlar ile yakalanan ve hapse atılanlar ile bunların türdeşleri olduğu iddia edilen kimseler.
3. Devlet bürokrasisinin en tepesinde bulunmuş, devlet sırlarına vakıf olacak derecede etkili olan elitler.
İşte bu üçüncü kesim ile ötekiler arasında köprüleri kurmak, bağıntıları temellendirmek, elbette iddia makamının hazırlayacağı dokümanlara bağlı idi. Ancak bir ilk olduğu söylenen söz konusu iddianame, hazırlanış tekniği, içeriği, hazırlanma süresi bakımından gecikmesi sebebiyle inandırıcılık bakımından kamuoyunu bölmüştür. Yenisiyse halen daha hazırlanmadığı için soruşturmayı yürüten ekibe olan güveni sarsar nitelikte görülmektedir.
Bütün bunlar bir arada mütalaa edildiğinde görmemiz gereken manzara şudur:
1. Hukuki bir mesele olması gereken böyle bir davanın yönetim biçiminde bariz hatalar yapılmaktadır ve kamuoyunu tatmin edecek ön hazırlıkların olmadığı intibaı ağır basmaktadır.
2. En başından Başbakan Erdoğan’ın “Ben bu davanın savcısıyım” demesi, davanın hukuki zeminden siyasal zemine kaymasını kolaylaştırmıştır.
3. Bir zamanlar bulundukları görevler itibarıyla devlet iktidarının önemli mevkilerini temsil eden aydın, seçkin zümrenin, arama, tutuklanma gerekçelerinin konumlarıyla çelişir görülmesi (mesela Kanadoğlu örneğinde olduğu gibi), ötekilerle açık ve net bir biçimde ilişkilendirilemeyişi hazırlık soruşturmasının hukukiliğine olan inancı ve güveni zedelemiştir.
4. Daha hakkında iddianame hazırlanmadığı için suçunu öğrenemeden hayatını kaybeden kimselerin bulunması karşısında, Ergenekon adı verilen soruşturmanın kamu vicdanında beklenen etkiyi yaratmadığı sonucuna varılabilir.
Kamusal vicdanı bölen, bürokratik ayrışma ve çatışmalara sebep olan, hukukilikten siyasallığa taşınan söz konusu soruşturmanın böyle gidemeyeceği de söylenebilir.