Siyasi komitacılık

Türkiye''de siyasi partilerin doğuşu ve gelişmesi ile siyasetin düzeni ve düzlemi arasında bir ilişki vardır. Avrupa''da siyasi partiler, kadınların kendi aralarında düzenlediği toplantılar (günler) ile başlar. Ve haliyle kadınlar arası rekabet, sonrasında partiler arası siyasete de yansımıştır?

Peki, Türkiye''de?

Türkiye''de (Osmanlı''da) partiler, iktidarın baskılarına karşı koymak, siyasi gelişmeleri topluma gerekirse baskı yoluyla bile olsa kabul ettirmek amacıyla kurulmuştur.

Daha başka?

Osmanlı''da particilik ile komitacılık ikiz kardeştir. Bu sebepledir ki Türkiye''de siyaset her zaman kavgalı, Avrupa''da ise her zaman rekabetçidir.

Siyasetin komitacı tarafında siyasi şiddet ve husumet vardır. Bizde siyasi cinayetlerin tarihi epey eskilere gitse de particilik-komitacılık bağlamında, dolayısı ile ideolojik anlamda yenidir.

Siyasi komitacılığın ve bağlı olarak siyasi şiddetin besleyici damarları arasında hazımsızlık, rekabetçilikten hoşlanmamak ve kabile asabiyesi olabilir. Kim bilir, belki de düşünce/felsefe geleneği iyice zayıflamış toplumların ürettiği siyasi kültür böyledir.

Türkiye gibi demokrasiyle geç tanışan ve dönüşmekte olan toplumlarda, muhalefeti kabul, karşı düşünceyi önemseme ve rekabet ederek yenme güdüsü zayıftır.

Örneğin Karl Marks bütün fikirlerini Avrupa''da söylemiş, yazmış, topluma sunmuştur, ama kimse onu öldürmeyi düşünmemiştir. Tam onun karşısında konumlanan Hegel de Avrupa toplumlarına yazmış söylemiştir. Materyalistler de idealist Hegel''i öldürmeğe çalışıp, vatan haini ilan etmemiştir.

Bir de Türkiye''ye bakın.

Geçmiş de dâhil, bugün, kim saraydaki otoritelerin aleyhine fikir söylüyorsa, aksi kanaat taşıyıp bunu seslendiriyorsa, ya "hain, ya Fetöcü veya din düşmanı" ilan edilerek linç ediliyor.

Komitacı siyaset, sorunları irdelemek, haklı yahut haksızlığını tartışmak istemiyor. Kısa yoldan, kestirmeden en iyi sonuç alacağını düşünerek davranıyor. Sonunda rakipler, önce düşmanlaştırılıyor, sonra, ölümse ölüm, hapisse hapis, dayaksa dayak, susturma yoluna gidiliyor.

Konuya bu açıdan bakıldığında karşımıza çıkan siyasi tablo hem bencil, hem hak hukuk tanımayan ve hem de acımasız oluyor.

Böyle bir yapıdan demokrasi çıkar mı?

Çıkmaz, çıkamaz.

Çıkmıyor zaten.

Nitelikli kamu düzeni, nitelikli ekonomi, sağlık, eğitim düzeni çıkar mı?

Hayır!

Çünkü balığın başı çoktan koktuğu için gerisine yayılıyor.

Komitacı siyaset, hukuk düzleminde de yürümek istemiyor. İstemiyor çünkü rekabetçi değil, kavgacı. Bu sebeple sürekli operasyon peşinde.

İşte bakın İmamoğlu meselesi hepimizin gözü önünde yaşanıyor.

Komitacı siyaset, öldürüyor.

İşte eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş''in hazin öyküsü. Tanık olduğumuz tarih içinde ve hepimizin yaşadığı ülkede oldu?

Bundan önce komitacılar, gazetecilere saldırdı.

Milletvekili tartaklandı.

Gazete binalarına saldırdılar. Camlarını kırdılar. Gazetecilere hücum ettiler, muhalif partilerin il başkanlarına yumruk attılar vs.

Sonuç?

Kamu düzeninden sorumlu olanlar da, hukuk düzeninden sorumlu olanlar da sınıfta kaldı. Daha önemlisini söyleyeyim mi? Toplumsal refleksler de tutuk vaziyette. Etkili bir ses çıktığı söylenemez.

İktidarı yandan paylaşan partiler de öyle.

Daha mühimi de var.

Nedir o?

Şudur: Toplum yahut seçmen, komitacı siyaseti cezalandırıyor mu? Anketlere bakmak lazım.

Son söz: Türkiye''nin demokrasiye, evrensel değerlere, ahlaki yüceliğe ulaşması için, tüm komitacıları, ortaklarıyla birlikte seçmen ülkenin yönetiminden almazsa, korkarım ki durum kalıcılaşacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları