Siyasi FETÖ'cü kimdir?
FETÖ'nün siyası ayağı ortaya çıkarılmayacak. Çünkü iktidarı zor durumda bırakacak bir karar olur. Siyasi FETÖ'cüden birini çekip aldınız mı, o kişi ya da kişilerin bütün çevresi, tüm ilişki ağı bir anda gündeme gelir.
Dökülürse dökülsün diyecekler olabilir. Lakin iş o kadar basit değil. Döküldü mü en başında iktidar kendi içinde darmadağın olur.
Neden?
Çünkü siyaset bu. Siyasi ilişki düzeninde gelişmelere ve bağıntılara sınır koymak kolay değil. Oy ilişkisi nedeniyle diyelim bir milletvekili, FETÖ'cünün birine yardım etmişse ne olacak? O vekil siyasi FETÖ'cü mü sayılacak?
Herkes siyasi ayak çıksın diyor da şu soruyu sormuyor?
Siyasi FETÖ'cü kime denir?
Örneğin Bank Asya'nın açılışını yapmak siyasi FETÖ'cülük müdür? Türkçe olimpiyatlarında övgüler düzmek siyasi FETÖ'cülük müdür?
Değilse mahkemelerin koyduğu tanımlamalardan hareket edersek "FETÖ'cü olmamakla beraber FETÖ'ye yardım ve yataklık" suçu kapsamında mıdır?
İşte asıl mesele budur.
Siyasi FETÖ'cü kimdir? onun siyasi Fetö'cü olanı olmayandan nasıl ayırırım?
Belli değil mi diyecekler olabilir. Lakin belli değil.
Örneğin, Fetullah Gülen'i ABD'deki evinde ziyaret eden AKP milletvekilleri FETÖ'cü örgüt kapsamında mı değerlendirilecek yoksa FETÖ'cü olmamakla beraber FETÖ'cülüğe yardım ve yataklık etmekten mi, değilse sempatizanlıktan mı? Eğer cevap sempatizanlık ise bu durumda sormamız gerekecek: Sempatizan da suçlu sayılacak mı?
İşin en zor tarafı, suçun niteliğini ve içeriğini net olarak ortaya koyabilmektir.
Aslında bugüne kadar yapılan bütün FETÖ mahkemelerinde kişiler suçlanmadan ve tutuklanmadan önce yapılması gereken tanımlama da buydu.
Alacaklı birinin; "kardeşim bana olan borcunu verdiğim hesap numarasına yatır" diyen birine, borçlusunun, aldığı hesap numarası Bank Asya olduğu için ister istemez borcunu oraya yatırmak zorunda kalan birinin FETÖ'cü olarak etiketlenmesine ve belki de tutuklanmasına neden olmazdı.
Hukuksal mağduriyetin faturası adaletsizliktir. Bu sebeple "FETÖ'nün siyasi ayağı çıkarılsın" demek iyi, doğru ve yapılması gereken en önemli bir iş olmasına karşılık, bir o kadar da çetrefillidir.
Tartışmalara bakıyorsun, iktidar kanadı "FETÖ, her dönemde her partiden siyasi destek gördü" diyor. Bunun adına suçu ve eylemi bölüştürmek denir. Kendi hatalarını ötekilere dağıtmak denir. Örneğin, Zaman gazetesine iktidarın baskı ve zorlamaları karşısında muhalefet ses yükseltmiş. Dolayısı ile o günkü şartlarda mahiyetini bilmediği gizli bir örgüte (biraz da kamuoyunda sesini sahip çıktığı medya aracılığı ile duyurmak için) demeç vermiş diyelim. Bu eylem siyasi FETÖ'cülük müdür, yardım ve yataklık mıdır, yoksa FETÖ'cü olmamakla beraber, FETÖ'ye destek vermiş olma suçu kapsamında mıdır?
Hiçbiri değildir.
Zira muhalefet (CHP), esasında ideolojik bağlam ve zihniyet olarak tarikat ve cemaat düzenine karşıdır. Lakin burada siyasi çıkar üzerinden sırf iktidara yüklenmek ve sesini medya aracılığı ile dindar kesime duyurmak maksadıyla kendince ileride suçlanacağını bilmediği bir davranışta bulunmuştur. Olayları bağlamından ve amacından kopuk salt mekanik bir düzemde değerlendirdiniz mi ortaya bambaşka sonuçlar çıkar. İşte bunun çıkmaması için çokça tekrarlasak da "FETÖ'cülük nedir, FETÖ'cü kime denir" sorusuna cevabı gereklidir.
Doğrunun ortaya çıkması için değerlendirme, değerlendirmenin sağlıklı olması için de ortaya ölçüt koymak gerekir. Ölçüt olmadan değerlendirme yapılamaz. Tıpkı futbol karşılaşmalarında olduğu gibi. Eğer ofsaytın ölçütü belirsiz ise hakem neye göre karar verecek? Kafasına göre verdi diyelim. Böyle bir kararı taraflar kabul eder mi?
Futbol gibi siyaset de taraftarlar bağlamında varlığını sürdürür. Dolayısı ile meselenin siyasi bağlamı, içeriği, yanlılığı ve aidiyeti ile bir siyasal terör örgütünü ilişkilendirecekseniz durum çok daha hassasiyet kazanır. Her şeyden önce olayı soyut olmaktan çıkarıp somutlaştırmak gerekir.
İçinde bulunduğumuz süreçte iktidar, "siyasi ayakla" özellikle ilgilenmiyor. Öyle ki FETÖ'nün siyasi ayağını düşünmek bile istemiyor. Çünkü ölçütü koyduğu an, hangi adamının kafasını koparacağını bilemiyor. Böylece en hayati konuda Türkiye kayıp etmiş oluyor.