Şimdi ne olacak?

14 Mayıs 1950 ve 7 Haziran 2015 seçimleri...

14 Mayıs 1950’de ilk gizli oy açık sayımla iktidar el değiştirmiş, CHP’den Demokrat Parti’ye geçmişti. Sonrası kötü geldi; bu ayrı konu...

7 Haziran 2015 seçimleri de 14 Mayıs 1950 seçimleri kadar mühim.

AKP kaybetti; CHP de kaybetti... Tek kazanan parti HDP/PKK. Herkes seçim sonuçlarına göre bir yoruma gidecek. Benin aklım başka yerde.

Dokuz ay önce 10 Ağustos 2014’te, halk oyuyla bir cumhurbaşkanı seçildi. Cumhurbaşkanı seçilen kişi, Anayasa’ya ve yeminine sadık kalması gerektiği, aksi takdirde Anayasa’yı çiğneyeceği bilindiği hâlde, il il gezmiş ve adını vermeden Ak Parti’ye oy istemiş, istemekle kalmamış, kendisini bir parti başkanı yerine koyarak muhalefet partileri için söylemediğini bırakmamıştır. Neye güvenerek bu kadar partizanlık etti? “Cumhurbaşkanlığı” zırhına güvenerek... Üstelik seçim propagandalarında devletin parasını harcadı. Ne kadar paranın cebimizden çıktığı aşağı yukarı hesap edilir. Muhalefet partilerinin ilk işi yapılan masrafın bir dökümünü ortaya koymaktır. Bu, halkın cebinden çıkan paradır ve Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zattan talep edilmelidir. Bu talebi şimdi bir tarafa not edelim.

Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın ne yapıp ne yapmayacağı belirtilmiştir:

101. maddesine göre: “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.”

104. maddesine göre: “Cumhurbaşkanı, Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milleti’nin birliğini temsil eder; Anayasa’nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.”

105. maddesine göre: “...Cumhurbaşkanı’nın resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz. / Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az üçte birinin önerisi üzerine, üye tam sayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.”

Daha önce de yazdım... Cumhurbaşkanı seçilen kişiyi, ister doğrudan halk seçsin, ister halkın vekilleri vasıtasıyla TBMM’de seçilsin, Anayasa değişmediği müddetçe, bu maddelere uymakla yükümlüdür. Yemin maddesini buraya almadım. Yemin de “tarafsızlık” üzerinedir.

Çok kişinin aklına takılan benim de aklıma takılıyor: Anayasa’yı çiğnemek Anayasa’nın 105. maddesinin son paragrafına girer mi, girmez mi? “Vatana ihanet” ten bahsediyorum. Esas kanun Anayasa’dır. Fiilen Anayasa çiğnenmiştir. TCK’nın 309. maddesi “cebir ve şiddet” ten bahseder. Cebir ve şiddet olmadan da Anayasa çiğneniyor ve bu bir bakıma cebir ve şiddettir.

Türk tarihinin yine bir dönüm noktasındayız. Anayasa’nın çiğnenmesini görmemezlikten gelebilir miyiz? Çiğneyene müeyyide nasıl uygulanacak? Bunun üzerinde kafa yormalıyız.

AKP bitti. Kiminle koalisyon kurabilir? Yine daha önce iş birliği yaptığı HDP ile... Halk bunu kaldırabilir mi?

Herkes bir hesap yapsın da, Anayasa’nın çiğnenmesinin müeyyidesi nedir? Partizanlık cezasız mı kalacak?

Yazarın Diğer Yazıları