Silahı bırak; ülkeyi bölebilme hakkına sahip ol
Asıl mesele anlaşıldı.
Önce kendi ülkeni yabancılarla el ele verip, onların askerine, polisine milim kadar zarar vermeden kendininkini arkadan vuracaksın. “Halkım” dediğin kimselerin köylerini basacak, bebeklerini katledeceksin. Ve bunu yıllarca sürdüreceksin.
Sonra?
Artık sıra Meclis’e gelecek. Tehdit, zorlama, kandırma, sistemi zorlayarak seçileceksin; böylece dağdakileri bağda savunacaksın.
Bütün bunlar olurken Türkiye’yi yönetenler, aydın olduğunu söyleyip yazıp çizenler, kimi siyaset bezirgânları tartışacak.
Mesele “Kürt sorunu mu; yoksa terör sorunu mu?”
En sonunda dini bütün arkadaşlardan kurulu, kendini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlayan iktidar gelecek ve bu arada 23 yıl geçmiş olacak.
Teşhisi koyacak.
“Mesele Kürt” sorunudur!.
Sonra?
“Sonra, kökünü kazıyorum.”
“İşini bitireceğiz.” “Var mı bize yan bakan” deyip asker şehit oldukça yalancıktan meydan okuyacak.
ABD’ye gidecek.
AB’den bir iki cümle bekleyecek.
Bu arada bölücülük TBMM çatısı altında özerklik isteme cüretine soyunacak. Ülkenin en üst kurumunun Savcısı kapatma davası açacak.
İşte tam bu noktada, “muhafazakar demokrat” arkadaşların başı “kapatalım da dağa mı çıksınlar” gibi bir cümle söyleyecek..
Demek ki Türkiye’de “dağa çıkmamak için Meclis’e gelmek” gerekiyor. Aksi halde dağın kalabalıklığı artacak ve mesela terörist sayısı 3 bin 500 iken 20’de Meclis’ten gidecek böylece 3 bin 520 olacak.
Olacak şey mi?
Öyle ise çıkarmayalım.
Ne yapalım?
Bırakın Meclis’te kalsınlar. Hem Türkiye’de bunca parti kapatıldı da ne oldu?
Neler olmadı ki?
Her şeyden evvel şu an, şu sıra ve şu tarih, iktidarda bulunan parti hem iktidarını ve hem de varlık sebebini işte o “olur mu öyle şey” dedikleri kapatma davasına borçlu.
Kaldı ki Türk siyasi tarihinde kapatma davalarının her biri farklı gerekçelere dayanıyor.
1960 darbesiyle gerçekleşen ihtilal sonrası kapatılan DP’nin durumu ile MSP ve Milli Nizam partilerinin gerekçeleri aynı değil.
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında kapanan partilerin durumu ise daha farklı. Bugüne kadar gerçekleştirilen parti kapatma olaylarının ortak paydası, genel anlamda rejim ile ilgilidir diyebiliriz.
DTP öyle mi?
DTP rejimle ilgili değil, ülke bütünlüğü ve devletin genel yapısıyla ilgili suçlardan dolayı kapatılmak isteniyor.
DTP “kapatılmasın mecliste kalsın” diyenler, “PKK istediği kahvehanede, köy meydanında, sokak veya kamusal alanda propagandasını yapsın, kendine açıktan taraftar toplasın” demektedir.
Bir başka ifade ile, PKK’nın siyasallaşması demektir.
PKK siyasallaştığı zaman, ayrılıkçılık ve bölücülük silahı bırakmak kaydı ile meşrulaşacak demektir. Bu durumda, Türkiye’de siyasal meşruiyet aramanın yolu belli olacaktır. Kim siyasal meşruiyet ve bölücülük yapacaksa, demokrasinin kendilerine vereceği, bölme ve parçalama adına siyasi propaganda yapmak, taraftar toplamak, topladığı taraftarlarla toplumsal ayrışmayı gerçekleştirmek hakkına sahip olacak demektir.
Sayın Başbakan “DTP’yi kapatıp dağa mı gönderelim” derken, kapatmayıp göndermediği ve “silahı bırakıp öyle geldiği zaman” Türkiye’ye hangi iyiliği yapmış olacak?
Silahı bırakın, buyurun Türkiye’yi bölmek, parçalamak, siyasetini özgürleştirmeye.
Özlenen bu!