Silah yalnızca bir "tık" uzağımızda!
Bugün, öncelikle bir kaç ismi anacağım... Eminim ki, bazılarını anımsayacak, bazılarını anımsamayacaksınız... Oysa onlar haber olduğunda hepimiz tepki göstermiş, ailelerinin acılarına ortak olmuştuk.
Peki, sonra ne mi oldu?
Unuttuk...
Neye tepkili olduğumuzu da, bu sonun bizim için de bir ihtimal olduğunu da unuttuk...
Kimlerden mi bahsediyorum?
17 yaşındaki Helin Palandöken, internetten alınan pompalı tüfekle öldürüldü.
11 yaşındaki Güray Kaygusuz, 14 yaşındaki bir çocuğun düğünde havaya ateş açması sonucu yaşamını yitirdi.
2 yaşındaki Muhammet Emir Sezer, anne ve babasıyla parkta oynarken başına gelen kurşunla hayata daha başındayken veda etti.
8 yaşındaki Yağmur Yıldız, sokakta oynarken nereden geldiği bile anlaşılamayan kurşunla yaşamını yitirdi.
19 yaşındaki Göktuğ Diş, arkadaşları ile katıldığı düğünde havaya açılan kurşunun kurbanı oldu.
12 yaşındaki Zehra Gül, komşu evin gelinini izlemek için çıktığı evinin damında, bir kurşunla hayata veda etti.
Helin, Güray, Muhammet, Yağmur, Göktuğ, Zehra ve daha nice masum çocuk...
Yaşamının henüz başında hayallerine, umutlarına veda etti...
Hepsinin geleceği aynı şekilde çalındı...
Bireysel silahlanma!
13 Ekim'de Helin'in ölümünde gündeme gelip tekrardan unutulan konu bu. Her seferinde durum aynı... Acı bir haberle konuşulmaya başlanıp, sonra unutuluyor. Ancak başka bir cinayetle hatırlanıyor. Oysa bu sorunu alt edebilmek için mücadelemizi devamlı sürdürmemiz gerekiyor.
Çünkü hepimiz tehlike altındayız! Sorunun mağduru yalnız çocuklar değil.
Umut Vakfı açıkladı. Geçtiğimiz yıl yalnızca basına yansıyan 3 bin 494 silahlı olayın 2 bin 187'si ölümle sonuçlanmış!
Silahlı olaylarda 2016 ile kıyasladığımızda yüzde 28, son üç yılda ise yüzde 61 artış gözlenmiş.
Bireysel suçlarda silah kullanım oranı, yaklaşık yüzde 80.
Ki bunlar yalnızca basına yansıyanlarla çıkan oranlar. Gerçek sayılar hiç şüphesiz çok daha yüksektir.
Peki, bu sayıları azaltmak için ne yapılıyor?
Ne yazık ki, bireysel silahlanmaya karşı başlatılan onca kampanyaya rağmen, bunu önleyici hiçbir çalışma yapılmıyor.
Üstelik yayınlanan diziler adeta silah reklamı yapıyor! Geçtiğimiz günlerde bir reklamda "öpüşmek yasak, silahlar serbest" deniyordu. Televizyon sansürünün sığlığını, bu kadar güzel özetleyen başka bir cümle daha olamaz.
Öte yandan internette de silah reklamları mevcut ve bu mecra üzerinden silah alımı da artık çok kolay. İnternet üzerinden gömlek alır gibi, silah alınıyor.
Ruhsatsız silah taşımanın cezası ile ruhsat çıkarma bedeli arasında pek bir fark olmayınca, ceza elbette ki caydırıcı olmuyor. İnsanlar cezayı ödemeyi göze alıyor.
Demek ki, ilk yapılması gereken ceza miktarını artırmak! Para cezasına çevrilmesini engellemek...
Türkiye'de bulunan bireysel silah sayısı, yüzde 85'i ruhsatsız olmak üzere, 25 milyon olarak tahmin ediliyor.
Tehlike yalnız ruhsatsız silahlarda değil elbet. Ruhsatlı silaha ulaşımı da zorlaştırmak gerekiyor.
Çünkü silah sayısı arttıkça, cinayet sayısı da artıyor. Rus yazar Çehov'un "Duvarda asılı bir silah varsa sonunda mutlaka patlar" sözü, gerçek hayatta da doğruluğunu koruyor.
Üzerinde tarlası dahi bulunmayan kişi, av tezkeresi ile tüfek alıyor. Ne o? Olmayan tarlasına giren hayvanlara müdahale edecekmiş!
Yalnızca geçen yıl gerçekleşen kadın cinayetlerinin yüzde 80'i ateşli silahlarla gerçekleştirildi.
Belli ki mevcut yasalar sorunu çözmeye yetmiyor. Konu acilen değerlendirilip, çözmeye yönelik önlemler alınmalı. Ölüme davetiye çıkararak bu tehlike, toplumumuzdan acilen uzaklaştırılmalı.
***
Günün Sözü:
"Ortalıkta silah bulundurmak demek, başkalarının seni vurmasına davetiye çıkarmak demektir."
Harper Lee