Sessiz dili bir bilseler!
Dr. Mustafa Aksoy’un neredeyse 20 yıl emek vererek ve oğlu Mehmet Niyazi’yi ihmal etmenin acısını içinde duyarak ortaya koyduğu “Tarihin Sessiz Dili: Damgalar” , iki bölümdür yazdığımız gibi, Türkiye’de Türk-Kürt-Zaza ayırımına gitmenin mümkün olmadığını müşahhas örneklerle ortaya koyuyor.
Bir tarihte rapor furyası vardı... TOBB, TÜSİAD, hatta kendi başına Sakıp Sabancı, kimi “Kürt” , kimi “Güneydoğu” diyerek rapor hazırlıyorlardı. Bir başka gazetedeyken, değişik kuruluş ve partilerin raporlarını incelemiş, rapor verenlerle ve rapora dahli olanlarla röportajlar yapmıştım. Hayretle gördüm ki; insanlar sanki keskin bir bıçakla birbirinden ayrılmışlardı. Hiçbir ortak tespit yoktu. Bu da meselenin siyasî olduğunu göstermeye yetiyordu. Alparslan Türkeş’in, “Çizmeyi aşma Sakıp Ağa!” ihtarı hafızalara kazınmıştır. Bu ihtar, Sakıp Ağa’yı frenlemişti.
(Sonradan merhum Adnan Kahveci’nin raporunu da kendisinden temin ettiğimi “rapor”a dair yazdığımı belirtmeliyim.)
Öyle çalışma yapılabilmelidir ki, taraf diyebileceğimiz kesimler, karşı argümanlar getirmesinler. Mustafa Aksoy’un sosyolojik-etnolojik çalışması bu çerçevede... M. Aksoy, Türkiye’de ne kadar ilgi uyandırdı, bilemiyorum ama “Tarihin Sessiz Dili: Damgalar” eseriyle, geçen ay, Amerika Birleşik Devletleri’nde faaliyet gösteren Turkish Forum ve Dünya Türkleri Birliği tarafından “2014 Yılında Alanlarında İz Bırakmış En Başarılı Meslek İnsanları” ödülünü almıştır.
Yazımız biraz uzayacak. Ancak değer... Dr. Mustafa Aksoy’dan bizzat aldığım ilmî mutaları da vermek istiyorum. İmralı’ya tekne, Kandil’e dolmuş kaldıranlar ve her seferinde, PKK’lıların sırtını sıvazlayıp dönenler neye hizmet ettiklerinin bile farkında değiller. Çok tehlikeli. Farkındalarsa çok daha tehlikeli!
M. Aksoy, yabancıların “Kürtler” üzerine yaptıkları maksatlı yayınlara temas ediyor ve sonra bu yayınları kendi tespitleriyle çürütüyor:
“ABD’nin Şam Büyükelçiliğini yapmış olan William Eagleton, emekli olduktan sonra yazdığı ” An Introduction to Kurdish Rugs And Other Weavings “ (New York, 1988) adlı eseriyle Batı’da Kürt dokumaları konusunda uzman olarak kabul edilmektedir. Onun eserinde Türkiye’de halı kilimlerde kullanılan damgaların kaynağı olarak Kürtleri göstermektedir. Ancak ne enteresandır ki Kürtleri Farsların bir kolu olarak kabul eden Eagleton bu damgaların İran’da yaşayan Farslar tarafından kullanılmamasına karşılık İran’daki Kürtler ve Türkler tarafından kullandıklarını görmezden gelmiştir. Diğer yandan Kürtlerin ve Zazaların kullandıkları damgaların aynılarının Sibirya’ya kadar olan Türk kültür coğrafyasında kullanıldığına kitabında yer vermemiştir.”
Görüyorsunuz Batının niyetini... Önemli açıklamalara devam edeceğiz.
***
Özgecan’ımıza kıyanları IŞİD’e verin!
İnsanların vahşîleşmesini aklımız almıyor. Özgecan’ımıza kıyanlara, ceza vereceğiz, verdik, temyiz, git-gel uğraşmayın... Maazallah af bile çıkarırsınız. Mersin’den Hatay’a, Suriye sınırına yol ne kadar ki... Üç vahşîyi koyun bir arabaya, götürün, sınırdan IŞİD’e teslim edin. Suçlarını anlatın. Onların bile midesi kaldırmayacaktır. Hemen fetva çıkarırlar ve akla hayale gelmedik en ağır cezayı verirler. Ceza üstelik dünyada da ibret olur. “IŞİD’e teslim ederiz.” sözü dile düşer, psikopatların bile cesareti kırılır.