Sen kendini bil!
Abdülhamid'in sansürünün en sert uygulandığı zamanda dahi Osmanlıcılık-İslâmcılık-Türkçülük açık açık tartışılıyor ve kurtuluş yolları aranıyordu ama tartışanlar isimlerini yazamıyorlardı.
Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülüğün ele alındığı "Üç Tarz-ı Siyaset" makale serisi, 1904'te, önce "Türk" gazetesinde yayınlanmıştır ki, bu gazete -bahsetmiştim- Kahire'de çıkıyordu. Gazetenin 24. sayısından itibaren tek tek inceledim, kendi ismini kullanana pek rastlamadım. "Saray"ın hışmı insanları tedirgin ediyordu.
Yusuf Akçura, "Üç Tarz-ı Siyaset"le zamanımıza kadar sürüp giden büyük bir tartışma başlatmıştı. Yayınladığım kitabı biliyorsunuz... Akçuraoğlu'nun makalesi yanında, verilen cevapları bir bir tespit ettim. (Dr. Arslan Tekin, Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar, Bilge Kültür Sanat Yayınları, 0212 520 72 53).
Akçuraoğlu, makalesini, "Türk"e, Kazan'dan gönderdiği hâlde, imzasını kullanamamıştı. Cevap verenler de ya imza atmamışlar veya kime ait olduğu belli olmayacak adlar koymuşlardı. Açık ad yazan tek Vambery idi.
Vambery'nin üzerine yükleniyorlar ya... Bir mektubunu "Türk" gazetesinde buldum ve kitaba ekledim. Yeni harflerle ilk defa yayınlanıyor. Okumanızı çok isterim. Vambery (1832-1913), Tanzimat paşalarıyla sıkı fıkıydı, Abdülhamid'le de. Dönemin ekâbirinin çocuklarına ders vermiştir. Vambery, "Türk"te çıkan mektubunda Osmanlı paşalarının millet olarak Türk'e kayıtsızlığını anlatıyor. Hatta, kendisinin Çağatay Türkçesiyle ilgilenmesine karşı bir Tanzimat paşasının, "Boş işlerle uğraşıyorsun." manasına gelen Sadî'den Farsça bir mısra okumasına hayıflanıyor.
Türk'e kayıtsızlığın sonra tavra dönüşmesi Osmanlı'nın yıkılmaya yüz tuttuğu dönemlerdedir.
Yusuf Akçura, Türkler için "Dilde fikirde işte birlik" çığırını açan İsmail Gaspıralı'nın (1851-1914) da akrabasıdır. Akçuraoğlu, Türk fikir hayatının kilometre taşlarındadır. Türk Ocakları'nın kurucularındandır. En uzun soluklu dergi Türk Yurdu'nu çıkaran ekibin başı o idi. (Türk Yurdu'nun eski sayılarının tamamının (200 küsur sayı) bizim riyasetimizde yeni harflere çevrildiğini bir daha hatırlatayım.)
Türk birliği, ümmet birliğidir. İçini doldurmak sana kalmıştır. Yok Türkologların kastı şöyle, yok sen Türk dersen bir başkası bilmem ne der?! Salak mısınız siz?!
Yeryüzünde tartışılmayan fikir yoktur. Zaman ve zemine göre neyin öncelikli olduğunu tayin edebilmek maharet ister. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük tartışılmış, sonunda Türkçülükte karar kılınmıştır. "Neden?" sorusunun cevabını aramadan peşin Türklüğü yok sayıyorsun! Aynı dili konuşanlara, aynı kültür dairesi içine girenlere bir ad, bir mefkûre gerekir. O ad "Türk", o mefkûre "Türklük" olmuştur. Al sana kısa yoldan "ümmet/millet" birliği! (İstersen "Turan İslâm Birliği" diyebilirsin!)
Gaspıralı ne güzel söylemiş: "Dilde fikirde işte birlik". Müslüman ülkelerin hepsi kendi derdiyle uğraşıyor, üstelik seninle de. Hani İslâm birliği? Tarihte hiç olmamış ki...
Türk birliğini, Türk dayanışmasını, "Türk'üm" demeyi Kur'ân'a aykırı görebilir misin?! Milleti kandırmayın; günaha girersiniz!
Din âlimi Prof. Dr. Abdurrahman Küçük'ün "İslâmlık ve Türklük" üzerine yazdıklarını buraya dercedeceğim. Bakalım söyleyecek sözünüz olacak mı?!