Şeklî İslâmcılık
Türkiye'de birbiriyle dayanışan, birbirini seven bir tarikat, bir cemaat gösterin! "İslâmcı" siyasîler içinde de!..
İslâm dini barış dinidir, selâmet dinidir, sözlerini en çok telaffuz eden siyasî figürü siz biliyorsunuz!
En tepedeki bu siyasî figür, kiminle kanlı bıçaklı? Bir "İslâmcı cemaat"le değil mi?
Niye kanlı bıçaklı? Açığını ortaya çıkardıklarını düşündüğü için. Öyle ki, mezkûr zat, kendisini "kinim dinimdir" noktasına getiren açığı kapatmak için, mezkûr cemaatin her ferdini IŞİD'in önüne atsa, aklınıza gelen hiç istemediği akibetten kurtulması asla mümkün değildir. O zatın açığı, İslâm hukukunda "kelleyi uçurtan" bir açık. O da işin farkında... Önümüzdeki ay tam iki sene olacak; bu zaman zarfında hiç yüzünün güldüğünü gördünüz mü? Gülse bile acı bir tebessüm. Her tavrında bir tedirginlik sezilmiyor mu?
Dün kayyımcılığın yağlı bir kapı olduğunu belirtmiştik. Kayyım, müsadere edilen bir gazetenin başına yeni genel yayın müdürü oturtuyor. Eski müdür de namaz kılıyor, yeni gelen de. Eskisi eşyalarını toplamak için odasına girdiğinde, seccadesinin kullanılmış olduğunu görüyor ve öfkeleniyor. Bir çalışanı çağırarak: "Çöpe atın bu seccadeyi! Murdar oldu!" diyor.
Bu basit örnek İslâmcılığın hâlini çok belirgin özetliyor.
Kin üzerine, öfke üzerine, bölünme üzerine, ayrımcılık üzerine, intikam üzerine bir İslâmcılık. Her yerde böyle.
"İslâmcılar" şekil mübtelasıdır. Müsadere edilen gazetenin başına getirilen müdür, çalışanları topluyor, "Yaratmak' kelimesini kullanmayacaksınız!" diyor.
Bu kelimenin kullanış şeklini geçmişte ayrıntılı yazmıştım. Yine "Dr." sıfatımla "fetva"yı veriyorum: Siz yerine göre kullanabilirsiniz!
Tepedeki zat, "IŞİD demeyin DAİŞ deyin" diye ısrarla söylüyor... Yandaşların yazdıklarına baktım, her biri farklı kullanıyor: Kimi DAEŞ demiş, kimi DEAŞ... DAİŞ diye yazanı çok az. Herkes IŞİD'e alışmışken, DAİŞ demenin bir manası var mı?
Neymiş? İslâmla terör bir arada olamazmış!
DAİŞ'i açalım: "El-Devletü'l-İslâmiyye fi'l-Irak vel'ş-Şam".
IŞİD'i açalım: "Irak ve Şam İslâm Devleti".
Burada Şam derken Suriye'nin başşehri aklınıza gelmesin. Şam şehrinin eski adı "Dımaşk"tı. Şam ise şimdiki Suriye'yi, Lübnan'ı, Ürdün'ü, Filistin'i (İsrail'i de tabiî) içine alan bölgenin adıydı. (Bilâdül-Şam).
"Halife" Bağdedî, IŞİD'i değiştirdi, İD yaptı: İslâm Devleti. Arapçası "Ed-Devletü'l-İslâmiyye". Kısası: Dİ.
Tepedeki zat şekle takılıp kalmış. Hâlbuki aynı adın biri Arapçası, diğeri Türkçesi.
Kimi kelimeyi; kimi şalvarı, kimi peçeyi, kimi sarığı İslâmcılığın esası sayar!
PKK da iki farklı şekilde telaffuz ediliyor: "PeKaKa" ve "PeKeKe". "PeKaKa" diyenler bu örgütü tenkit edenler. "PeKeKe" diyenler ise örgüt mensupları, sempatizanları.
"PeKeKe"yi, İmralı duruşmaları sırasında Abdullah Öcalan'ın ağzından duyunca şaşırmıştım. "Bu kadar gaddar bir örgütün mensuplarının ağızlarını doldura doldura 'PeKaKa' demeleri gerekmez mi? 'PeKeKe' diye efemine söylenmesi çelişki değil mi!" demiştim.
AKP-Ak Parti takıntısını geçiyorum.
Şekillerle meseleler çözülseydi dünya güllük gülistanlık olurdu.