Seçimlerin ilk kaybedeni yine aynı!
Son yıllarda alışmaya başladığımız ancak "demokratik" ülkede asla alışılmaması gereken bir seçim süreci daha yaşıyoruz. Üstelik her seçim dönemi, bir öncekini aratır şekilde demokratik ilkelerden uzak koşullarda gelişiyor. Seçimlere 1 hafta kalmiş, propaganda serbestliği ve seçim yasakları başlamışken, şu zamana kadar ki propaganda sürecinin en azından medya ayağına bir bakalım…
Seçimlerde yer alan iki ittifaktan biri, diğerini "zillet(aşağılık)" olarak tanımladı. Üstelik bunu, zilleti, "millet" kelimesinin yerine kullanarak yaptı ve Cumhurbaşkanı'nın başını çektiği bu söylem her yerde yayınlandı.
Yerel seçim arifesinde olan Türkiye' nin genelinde sanki her belediyeye Cumhurbaşkanı adaymışçasına her yerde salt Cumhurbaşkanı'nın fotoğrafları yer aldı, TV'lerde saatlerce Cumhurbaşkanı'nın konuşmalarına yer verildi. Bu konuşmaların hedefindeki muhalefetin cevaplarına ve konuşmalarına göstermelik ve oldukça kısa yer verildi…
Genel seçimlerdeki ambargo devam etti: Meral Akşener, TV kanallarında oldukça az gösterildi, konuşmaları pek çok kanalda küçük bir kesit olarak verildi…
Muhalefetin en iddialı ve en göz korkutan adaylarından Mansur Yavaş'a asılsız suçlamalar itham edildi… Bu iddialara tüm yayın organlarında, radyo, tv, gazete fark etmeksizin ayrıntısı ile yer verildi; ancak suçlamalara karşı savunmada bulunan Yavaş'ın cevabı hiç bir yerde yer almadı…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Ekrem İmamoğlu, röportaj için katıldığı televizyon programında sorularla değil, adeta linç girişimi ile karşılaştı…
İktidarın hizmeti altındaki yandaş medyanın televizyon kanalında, sözde gazeteci, ülkenin ana muhalefet liderinin asılmasına dair söylemde bulundu ve televizyon programındaki açıklamaları nedeniyle 70 yaşında sanatçıların apar topar gözaltına alındığı ülkede, bu zaat hakkında yalnızca soruşturma başlatıldı.
Devletin kanalı TRT, Şubat ayında AKP-MHP ittifakına 53 saat yer ayırırken; CHP- İYİ Parti ittifakına sadece 6 saat yer ayırdı. Dahası, iktidarın muhalefetin aleyhine söylemlerinin yer aldığı süre bile, muhalefetin kendini anlatmaya çabaladığı süreden fazla yayınlandı… Örneğin, İYİ Parti'ye 55 dakikalık yayın süresi ayıran TRT'de, İYİ Parti aleyhine yayınların süresi 1 saat 11 dakikakaya ulaştı.
Ve devletin kanalı TRT'nin tutumunu ve kanallarını denetlemekle görevli RTÜK sustu.
Görevi, Anayasa'ya (madde 79) göre de, Türkiye'de seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün işlemleri yapmak veya yaptırmak olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK), tüm bu olanlara göz yumdu.
Oysa YSK,
Her seçim öncesi yayınladığı ilke kararlarında "yazılı basın, iletişim araçları ve internet üzerinden yapılan yayınların, seçim hukukunun temel ilkeleri olan eşitlik, serbestlik ve dürüstlük ilkelerine uygun bir şekilde yapılması gerektiği"ni vurgular.
Her ne kadar radyo ve televizyondaki seçim yayınlarında ölçülü ve eşitlikçi tutum sergilenmesini öngören kanun maddesi, OHAL döneminde 687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kaldırılıp, sonradan bu kararnamenin yasalaşması ile kalıcı bir şekilde yürürlükten kaldırılsa da:
YSK, bu seçim döneminin başında yayınladığı 24.12.2018 tarih ve 1123 numaralı ilke kararında bizzat ve aynen "Radyo ve televizyon kuruluşları, tek yönlü, taraf tutan yayınlar yapamazlar. Bu kuruluşlar yayınlarında demokratik kurallar çerçevesinde siyasi partiler ve bağımsız adaylar arasında fırsat eşitliği sağlamak zorundadırlar" ifadelerine yer vermiştir.
Ancak bizzat kendi kararını kendi görmezden gelerek seçimlerin eşit olmayan koşullarda yapılmasının en büyük nedeni haline gelmiştir.
Türkiye'ye özgü hükümet sistemi, YSK' nın kafasını karıştırmış olabilir; ancak partili Cumhurbaşkanı'nın seçime dair söylemleri yürütme faaliyeti dışındadır. Dolayısıyla bu husustaki yayınlara ve reklam afişlerine dair denetim yine YSK' nın yetkisindedir. YSK, parti başkanı kimliğini Cumhurbaşkanı sıfatının önüne koyan Cumhurbaşkanı'nın karşısında görevini sürdürmesi, demokrasi için elzemdir.
Ancak ne yazık ki seçimlere bir hafta kala bu seçim süreci de göstermiştir ki; seçimlerin ilk kaybedeni YSK'dır.
Ve belki de, tüm bu tek yönlülük ve yanlılıktaki artış, "gitmez sanılan"ın gidişinin yaklaşmasındandır… Ne dersiniz?