Salon PKK’lıları!
“Şerefsiz”, “viski”, “yalı” tartışmalarının esası, 12 Eylül 1980 öncesidir.
Ordu, yıkıcılarla, bölücülerle, teslimiyetçilerle, maşalarla mücadele edeceğine, seyirci kalmış, daha çok insanın hayatını kaybetmesini beklemiş ve sonra bildiğiniz gibi darbe yaparak yönetime el koymuş, “yıkan”a “yapan”ı aynı kefede tartmış, sonra, hiçbir şeyi halledemediği gibi yüz binlerce insanı mağdur etmiş, suçluyu, suçsuzu ayırmadan asmıştır.
O dönemde neden savaş verildiğini biliyor musunuz? Bunu yeni nesle anlatmak o kadar güç ki...
Sovyetlerin, Çin’in ve daha irili ufaklı birçok “devrim ihracatçısı” komünist ülkenin yayılmacı politikalarına âlet olanlar, Türkiye’de ellerine silâh alıp sokaklara inmişler, fakülteleri, yolları, beldeleri işgal etmişler, kendi düzenlerini kurmaya başlamışlardı. Devleti yöneltenler çaresizdi. Güvenlik güçleri âciz kalıyorlardı.
Her gün 3, 5, 10, 15 kişi ölüyor, her gün saldırılar yüzünden fakülteler süreli-süresiz kapatılıyordu. Eli silâhlı militanlar, maalesef sol siyasîlerden büyük destek sağlıyorlardı. Daha önce de yazdım; o dönemi yaşayanlar çok iyi bilirler, CHP’nin başında bulunan Bülent Ecevit, bütün kapılarını silâhlı militanlara açarken, halkın öncüleri Milliyetçi Ülkücülere karşı kesin tavırlı idi. (Yakında bu köşede, Alparslan Türkeş’le yapılan, gazete sayfalarında kalmış, konuyla ilgili önemli bir mülâkatından bahsedeceğim.)
O dönemde, yalıda oturup viskisini yudumlayanlar, büyük büyük iş adamları silâhlı komünistlerin hâmileri idiler. Hâli vakti yerinde, yabancı ülkelerde eğitim görmüş, kozmopolit, kolej çıkışlı pek çok kişi, silâhlı solla yan yana durmayı “şeref” sayardı. Komünistlerin önde gelen isimlerine bakın; neredeyse tamamının yabancı okul, kolej bağlantıları vardır. Pek çoğu paralı kesimin çocuğudur.
“Viski”, “yalı”, “sırça köşk” sözleri o dönemden kalmadır. Komünist destekçilerine “salon sosyalistleri” denir, yalılarda oturduklarından bahsedilirdi. Şimdi “salon PKK’lıları” eski komünist militanlara destek veren “salon sosyalistleri”nin yerini aldılar. Eğer PKK’lıların Marksist bir temeli olmasaydı, böyle destek görmeleri mümkün değildi.
O zaman Ecevit silâhlı gruplara müsamahalı idi, ne yazık ki, bugün CHP, HDP’cilik oynuyor!
Soru şu: PKK bitirilecek mi, bitirilmeyecek mi? Bitirilecekse, PKK’nın önünü açmak için bildiri yayınlayan, 20 “âkil”, “30 aydın”, basın-yayın organlarında yuvalanmış bölücü destekçisi güruh, HDP yönetimi, belediyelere yuvalanmış militanlar, yeni çıkarılan “makul şüpheli” kategorisine sokulmalı ve mal varlıklarına el konulmalıdır. Onların yüzünden insanlarımız ölüyor, analarımız ağlıyor, ülke zarar görüyor. Hiçbirini sırtımızda taşıma lüksümüz yoktur. Hatta PKK’nın destekçisi “makul şüpheliler” toplanıp, dediğim gibi; ya kutsadıkları “Kobani”ye, ya da Kandil’e yollansınlar! Tercihin kendilerine bırakılmasında halkımız için bir mahzur yoktur! Yeter ki, ayrık otları def olup gitsinler!
“Makul şüpheli” meselesini fakülteden arkadaşım, Hikmet Mert hatırlattı. Doğru... Madem kanun çıkardın, şimdi uygula! “Paralel!.. Paralel!..” deyip kafa karıştırma, hedef saptırma! Al sana terörün eş başkanları, al sana paralelleri!..