Rusya ilişkilerinin gittiği yer
Türk-Rus işbirliğinin, sonuçları itibariyle geleceğin Türkiye’sini nasıl etkileyeceği öyle sanıyorum ki uluslararası pek çok merkezi derinden ilgilendirmektedir. Çünkü Rusya, Türkiye için bölgesel dengelerin kurulması ve elbette Türkiye’nin varlığını sürdürmesi açısından önemli bir aktördür. Bunun böyle olmasında ikili ilişkilerden çok bölgesel roller ve bölgede hızla gelişen ABD varlığının oluşturacağı güç dengelerinin yeniden kurulması önemli şeylere işaret etmektedir.
Hatırlayınız lütfen.
Rusya ile soğuk savaş döneminde bir taraftan ideolojik kavgalarımız, fikri mücadelemiz sürerken öte yandan da, başta İskenderun Demir Çelik Sanayii olmak üzere Türkiye’nin gelişmesinde kayda değer etkileri olan ortaklıklara imza atmıştık. Eğer Türkiye, müttefiki Amerika ile ilişkilerini tek hatlı olarak sürdürmüş olsaydı gelişmesinde önemli bir etkisi olan ağır sanayi seviyesine ulaşamadığı gibi, bu alanda gelecek planlaması yapamayacaktı.
Şimdi!..
Şimdi, ABD ile olan ikili ilişkiler iç siyasetten, dış siyasetin düzenlenmesine kadar etkisini sürdürüyor olsa bile, Soğuk Savaş döneminden kalan bölgesel siyasetin dışında kalmamak ilkesini ihmal etmemesi oldukça
önemlidir.
Türkiye-Rusya ilişkilerinde doğal gaz üzerinden yürütülen yeni siyasetin, Rusya’ya bağımlılığı artıracağı düşüncesi yabana atılmayacak bir görüş olmakla birlikte, Türkiye’nin etrafında gelişen olaylar karşısında salt ABD etkisinde kalmamak ve kendi varlığını, bölgesel gücünü hissettirmek açısından ilişkiler önem taşımaktadır.
Uluslararası siyasette elbette tek taraflı kazançlı çıkmak söz konusu olamaz. Bu sebeple Türkiye, enerji bağımlılığı açısından Rusya’ya muhtaç olsa da, özellikle ABD etkisi karşısında elini güçlendirecek bölgesel bir güçle işbirliği sayesinde yalnızlığını girecektir.
Başka?..
Ticari ilişkiler sebebiyle güçlenecektir.
Ayrıca, eğer nitelikli bir dış politika geliştirebilir ve ikili ilişkileri toplumsal anlaşmazlıkların çözümünde bir araç olarak kullanmayı becerebilirse, Ermenistan meselesi başta olmak üzere, Karabağ sorununa çözüm bulabilecektir.
Rusya Federasyonu ile ilişkilerin bu düzeyde canlı tutulmasının önemli bir sonucu da bölgedeki Amerikan varlığının ilerlemesine bir set oluşturabilir. Bilindiği gibi Amerika “pembe devrimler” yoluyla Kafkasya’dan Orta Asya içlerine kadar iktidarları devirerek kendine bir taraftan yeni yandaşlar, öte yandan askeri varlığını oralarda hissettirecek üsler kurmuştur. Bu durum İran-ABD gerginliği ile dünya siyasetinin bir parçası haline gelince, başta Türkiye olmak üzere elbette Rusya, Suriye ve Mısır gibi ülkeler gelişmelerden olumsuz etkilenerek kendileriyle ortak hareket edecek üçüncü bir güce ihtiyaç hissetmişlerdi. İşte bu noktada Türkiye, kendi bölgesinde geçmişten gelen rolünü oynayarak hem Rusya ve hem de Suriye ile ortam düzenlemesi yoluna giderek, Amerika’nın bölgedeki etkisine kısmi de olsa belirli bir sınır getirmiştir.
Böyle bir gelişme İran’ın da işine gelmektedir. Ancak burada bir açmaz olduğunu da aklı başında olan herkes kabul etmektedir. O da İran’ın şimdilik mağdur görüntüsü veren ancak gelecekte caydırıcı bölgesel güç olmasının yolunu açan süreçtir. İran, ABD ile çatışarak elde ettiği nükleer güç sayesinde gelecekte komşuları üzerinde nüfuz kazanacak düzeye gelebilir.
Öyle ise Türkiye’nin, bölgesinde salt barış dağıtan ve ikili ticari ilişkiler kuran ülke rolünü bir tarafa koyarak, özellikle Rusya ile olan ilişkilerini daha da sıkılaştırarak, bir an evvel İran’ı dengeleyecek nükleer güce yönelmesidir.
Aksi halde barışsever ama geri, hoş sohbet ama güçsüz bir ülke olarak çevresinde sıkışarak etkisizleşecektir.