Rektörlerden tezahürat!
Recep T. Erdoğan, bütün kesimleri toplayıp konuşuyor. Her hafta grup grup muhtarları Saray’a getirtiyor. Kim akıl ettiyse zat-ı muhterem açısından iyi taktik. Şakşakçılar öne dizilmişler, bir iki vurguda ayağa fırlıyorlar, avuçlarını patlatırcasına alkışlıyorlar. Meraktan gelenler, kalkmaya niyetleri olmasalar bile öndekine bakarak mecburen kalkıyorlar.
Önceki gün rektörleri toplamış... Yine biri, “Muhterem, rektörleri Saray’a getirtmeyelim, YÖK’e biz gidelim. İlim adamlarının ayağına gittik havasını basarız.” demiş olacak ki, “Muhterem” YÖK’e gitmiş, bir mahalle kahvesi konuşması yapmış, paralelle mücadele etmelerini istemiş. Karşısındaki insanların bir kısmı bey’atçısı olsa da ilim tahsil etmiş, ilim öğreten insanlar. Böyle bir konuşma yakışır mı!
Rektörler toplantısında da yine öne oturtulmuş bir grup, vurgularda ayağa fırladı, alkışladı, arkadan mecburen insanlar doğruldular, avuçlarıyla iki şak şak yaptılar. Zillet ki ne zillet!
Bazı gazetelerde hınzırlığına, R. T. Erdoğan oturur hâlde, yanında YÖK Başkanı Prof. Dr. M. A. Y. Saraç önünü ilikleyerek yarı kalkmış vaziyette fotoğraf yayınlandı.
Denilmek istenen şu: Koskoca profesör ne hâle düştü!
Bunda gerçeklik payı tartışılır.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde bazı alışkanlık vardır. Hocalar öğrencilerinin karşısında bile önlerini ilikleyerek derslerini anlatırlardı. (Lisansüstü çalışmam bu fakültedeydi.) Onun için, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi’nden gelen YÖK Başkanı’nın davranışını -şimdilik- alışkanlık görelim.
Mehmet Gül
Bugün Mehmet Gül’ün vefatının yedinci yıldönümü... Ortaokul ve liseden beri hareketli bir hayat yaşadı. Beklenmedik bir şekilde geldi ölüm, onu buldu. Bir gün İstanbul Gayrettepe’deki bürosundan birlikte çıkmıştık. Arabası binanın önündeki küçük otoparktaydı. “Açıkta, göz göre göre hedef değil misin?” dedim. “Zaten beni vururlarsa ancak böyle vururlar.” cevabını vermişti.
Rahmetli Mehmet Gül, karaciğer nakli yapıldığı ve çok dikkat etmesi gerektiği hâlde, maalesef hayatını umursamadı. Hayatını mücadele yıllarında da umursamadı. İstanbul Ülkü Ocakları Başkanlığı sırasında, Aksaray’da, MHP binasının üzerindeki ocağa, Hamit Çekin, Zübeyir Aslan, belki Mustafa Kılıç da vardı, hep birlikte gidiyorduk, ateş açılmıştı. Daha nice böyle badireler atlattı.
Mehmet Gül, o görüntüsünün altında rakik bir kalbe sahipti ve şairdi o. Lise yıllarında sabaha kadar şiir yazar, sonra getirir birlikte okurduk. Değişik yerlerdeki biyografisinde, ilk yazı hayatına Yozgat-Yerköy’de çıkan “Yenigün” gazetesinde başladığı yazılıdır. Hayır, önce “Yerköy Lisesi’nin Sesi” gazetesinde şiir ve yazıları çıkmıştır, (Lise gazetesinin başında biz vardık ve gazete Ankara’da basılıp geliyordu. Gazete için emek harcayanlardan bir tanıdık isim de gazeteci Saygı Öztürk’tür.) Mehmet Gül, en son siyasî Kürtçü hareketler üzerine kafa yoruyordu. Ne yazık ki tamamlayamadı. Yazabildikleri elden geçirildi ve yayınlandı: “Kürt Dosyası-Mehmet Gül’ün Notları” . (Bilgeoğuz Yayınları, 0212 527 33 65).
Mehmet Gül’ü rahmetle anıyoruz.
Mevlit: Mehmet Gül için, yakın arkadaşı, ondan sonra İstanbul Ülkü Ocakları Başkanlığı yapan Av. Fethi Yıldız, İstanbul Beyazıt Camisi’nde pazar günü ikindi namazının ardından mevlid-i şerif okutacaktır. Burada duyurayım.