Protesto kültürü... Onlardaki-bizdeki
Güneyimizde yeni bir müdahalenin eşiğindeyken Gezi Parkı hâdiselerini, Fransızların sarı yeleğini tartışıyoruz. Tedbir için tartışmak da gerekiyor.
Fransa, siyasî, içtimaî gösterilerin merkezi. Mayıs 1968'de öğrenci hareketleri başladı, çok geçmeden Türkiye'ye sıçradı. Fransa'da ve diğer Avrupa ülkelerinde birkaç yıl içinde biten hareketlenmeler, bizde bitmedi. Hâlâ acısını yaşıyoruz... Bir müdahaleye (12 Mart 1971), bir darbeye (12 Eylül 1980), binlerce cana, yüzbinlerce mağduriyete mal oldu.
Ve hâlâ istikrar bulamadık. Kanun dışı örgütler her yerde. Topla topla bitmiyor. Bir de başımıza PKK belâsı sarıldı.
İçeride işimizi bitiremeyenler, bu defa çevremizden dolanmaya başladılar.
R. T. Erdoğan iki de bir "dış güçler", "üst akıl" diyor ya... Hâdiselerin seyrine bakarsanız, "dış güçler" de, "üst akıl" da ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Irak'ın işgali, Suriye'nin karıştırılması... Güneyimizde boydan boya (331+911 km.) sınırımızın hemen ötesinde dinmeyen sancılar en çok kimi etkiliyor? Bizi değil mi! (ABD (siz İsrail anlayın), Ülkemiz insanının etnik uzantısı bir grubundan kullanılmaya müsait birilerini kandırıp hem içimizi karıştırmak, hem başımızı sürekli ağrıtmak, giderek zayıflatmak ve bitirmek için her yolu denemiyor mu! (Rusya farklı mı sanki...)
Batı'da gösteriler mevzi kalıyor. Bir süre sonra herkes yoluna gidiyor ama bize sıçrayınca, "dış güçler", "üst akıl" her neyse işte içimizi karıştırdıkça karıştırıyor.
Maalesef biz masum gösterileri ayırmayı beceremiyoruz veya iktidardakiler, "masum talepler"i fırsat bilip muhalif gördüklerine alabildiğine yükleniyorlar. İnsan yerine bile koymuyorlar. Ahıra tıkar gibi tıkıyorlar içeri! Hâdiselerin uzamasının, yıllara yayılmasının bir sebebini de böyle görmek gerekir.
İşte Gezi örneği... Durup dururken kaşıdıkça kaşıyoruz. Bir türlü, kendilerine "muhalif" gösteriler kabullenilemiyor ve ne pahasına olursa olsun "intikam" peşinde koşuluyor. O zaman asıl suçluları nasıl ayırt edeceksiniz? "Kin" size ne kazandıracak? Mukabelesi... Öyle bir an gelir ki... Söylemeye dilim varmıyor!
Burada bırakalım ve bir ilim adamımızın sözlerine kulak verelim.
Prof. Dr. Haydar Çakmak... Uluslararası ilişkileri dalında Türkiye'nin sayılı isimlerinden. Fransa'daki hâdiseleri ve Türkiye'ye yansımasını en iyi değerlendireceklerin başında geliyor. Kendisi lisans ve akademik eğitim safhasını Fransa'da geçirmiştir. "Fransa" deyince ilk ona müracaat edilir. Odatv'den Nurzen Amuran'ın Fransa'daki "Sarı Yelekliler"in eylemlerinden hareketle sorduğu soruları cevaplandırırken "Bizim demokrasi adına siyaseten bu olaydan çıkaracağımız dersler neler olmalı?" sorusuna verdiği cevap Avrupa'daki protesto kültürüyle bizim aramızdaki farkı orya koyuyor:
"Bizim Anayasa ve yasalarımızda demokrasinin tarifi yapılmış ve yasal çerçeveye oturtulmuştur ama politikacılarda ve yurttaşlarda demokrasi kültürünün yeterli olmadığını görüyoruz. Maalesef, farklı fikir ve davranışlara tahammül ve olgunluk yeterli düzeyde değil. Fransa'daki olaylarda taşkınlıklar olmasına rağmen, cumhurbaşkanı ve başbakan dahil hiçbir yetkili göstericileri hainlikle suçlamadı, hakaret etmedi. Olgun bir şekilde sükûnetle karşılamıştır. Çıkaracağımız derslerin olduğu muhakkaktır."
İçimizden bir ilim adamı yorumluyor... Dikkate alınmalıdır.