PKK-Türkiye ortaklığı başlayacak mı?
Hep böyle olmadı mı? Dün ülkenin iç meselelerini düzene koymak isteyenler milliyetçileri tutukladılar; bugün de Kürtçülük meselesini ABD ve yandaşlarının istediği biçimde düzenlemek isteyenler yine milliyetçi subay ve kesimleri tutukladılar. Dünküler ile bugünküler arasında kısmi ton farklılıkları olabilir. Ancak yönelim ve amaç bakımından hiçbir fark yok diyebiliriz. İşin en garip yanı, PKK’ya yeni biçilen roldür.
Yakın gelecekte sular biraz daha durulur kılındığında görülecektir ki Suriye ortak paydasında Türkiye-PKK işbirliği yaşanacaktır. Ortak düşman Esad’a karşı, çatışmaların içine PKK girecektir. Zaten Türkiye ile sözde uzlaşmalarının nedeni de budur.
ABD, Hindistan Orta Doğu hattında Rus ve Çin etkinliğini kırmak ve enerji koridorlarını yönetmek için Türkiye’nin bir kısmını bölmek istemektedir. Eğer Suriye politikaları başarılı olsaydı ve Rusya işin içine girmeseydi, durum biraz daha farklı gelişecekti ama baktılar ki gelişmiyor, önceden belirlenen hedeflere ulaşmada sıkıntı yaşanıyor, hemen bir taşla iki kuş vurma arayışına gittiler. Üstelik “Müslümanları birbirine kırdırma” esasına dayalı Suriye politikası halk tarafından destek görmüyor, hem halkı hükümetin yanına çekmek ve hem de Suriye’nin çökertilmesine destek verecek büyük bir kamuoyu oluşturmak için PKK’ya “Sen Türkiye’den çekilir gibi yap. Silahlı birliklerini Kandil’de topla. Asıl görevin Türkiye’nin güneyindeki Kürdistan’ı Esad’a karşı korumak olacak. Bunun için de Esad ile savaşacaksın. Bir taraftan Türkiye ile çatışır, öte yandan Kuzey Suriye için savaşmaya başlarsan olmaz. Çünkü böyle bir görüntü, Türkiye’nin kendisini vuran düşmanıyla işbirliği yapıyormuş gibi olur ki bu Türkiye’deki ortağımızı zor duruma sokar. Dahası Türk kamuoyu hükümetin karşısında yer almaya başlar. Zaten şimdiden istediğimiz kamuoyu desteği en aza inmiş durumda” denilmekte.
Böyle bir açmaz karşısında yapılacak şey nedir?
Çok açık. Bir taşla iki kuş vurmak. Hem Türkiye’deki iç kamuoyunu kronik bir hastalık olan terörden kurtarıyormuş gibi yaparak Orta Doğu’da seyyar bir güç olan PKK’yı işe koşmak hem de Türkiye’deki kamuoyunu yeniden kazanarak, hükümetin arkasını güçlendirmek. Çünkü hükümet ne kadar güçlü olursa Suriye’deki amaca o kadar çabuk ulaşılır.
Mesele buysa yapılacaklar bellidir.
“Türkiye’den, PKK’yı memnun edecek taleplerini karşılayarak geri çekelim; sonra PKK’yı daha da güçlendirerek Suriye savaşının içine sokalım.”
Başka?
“Bütün bunların olabilmesi için öncelikle yükselen Türk milliyetçiliğini en aza indirmemiz lazım.”
Daha başka?
“Türkiye kamuoyunu yönetmek için özellikle İslam’ın gücünü kullanmamız lazım. Kitlelerin beyinlerini kontrol etmenin en güzel yolu kişileri din aracılığı ile bir cemaate inandırmak ve bu cemaatin geliştireceği politikalar yoluyla da kitleleri tüm operasyonlara razı etmek.”
Bu işin siyasal boyutunu hükümet, kitlesel ve sosyal psikolojik tarafını cemaat yapacaktır. “Türk’e Türklüğü, ancak efsaneleştirilen bir din ulusunun gölgesinde geliştirilen politikalar kabul ettirebilir. Efsaneleşen güç, bir taraftan din öğretirken öte taraftan sanki dinin zorunlu bir gereği imiş gibi dini inançlarla politik fikirleri birbiriyle eklemleyerek öğretebilir. Onun sayesinde milliyetsiz Müslümanlık, toplumca kabul edilebilir; onun sayesinde dev kitleler sürüye dönüştürülerek yönetilebilir. Gazeteler, radyolar, televizyonlarla da desteklendi mi efsaneler gerçeğe dönüştü demektir.”
Olan biten budur kısaca.