PKK sürekli istiyor peki siz?
Kendi yurttaşları tarafından tehdit edilen bir ülkedeyiz. Dolayısı ile de sözde “açılım” dedikleri süreçte eli silahlı güçlerin baskısı altında bir hükümetle tarihin bilinmez noktalarına doğru yol almaktayız. Manzara böyle olmasına rağmen hem tehditkârlar hem de onları cesaretlendirenler aynı ses tonuyla: “Barışıyoruz” diyorlar.
“Kasıma kadar ikinci aşama başlamazsa sonuç kötü olur” diyor ve ekliyor PKK tarafı: “Bu defa çatışma dağda olmaz.”
Peki, nerede olur?
“Şehirlerde!”
Ne anlatıyor bu cümle? “Toplu katliamlar olur” diyor. “Yakılıp yıkılan otobüsler, patlayan bombalar karmaşaya dönen ülke ve kentler ortaya çıkar” diyor? “Masum garip, çoluk çocuk fark etmez herkesi öldürürüz” demeyi anlatıyor.
Bu nasıl bir barışma teklifidir ki içinde tehdit, silah, şantaj, isyan kokan cümlelere dayandırılarak geliştirilmesi isteniyor?
Gezi Parkı’nda dozerin önüne geçerek “ağacı öldürmeyin” diyen Sırrı Süreyya Önderlerin, bu şirin söylemlerinin gerisinde yatan asıl gerçekliği/canavarlığı haykırıyor. “Aslında biz caniyiz” diyor. “Aslında biz masumların katledicisiyiz. Barış dediğimizde halk otobüslerini yakacağımızı bilin” demeye getiriyor.
Müşfik bir sözün arkasında saklananlar “barış istiyoruz” diyorlar.
Ne garip...
Biz toplum ve devlet olarak tarihin hiçbir döneminde etnistite amaçlı hiç kimseye saldırmadık ki. Hiç ayrı gayrı güderek Kürt-Türk diye kimseleri bölmedik ki barıştan söz edelim. “Barışıyoruz” diyenler “savaşıyoruz” diyerek ortaya çıkanlardır. Biz tarihin bütün dönemlerinde barıştaydık zaten.
Mecliste bekleyen pek çok kanun teklifi var. Başta terör yasaları olmak üzere çoğunun ortadan kaldırılmasını istiyorlar. KCK davlarının sonlandırılmasını, hepsinin dışarı bırakılmasını istiyorlar. Doğu ve Güneydoğu’da özerk bir yapı, iki dilli anayasa, yapılan karakolların kaldırılmasını, koruculuk sisteminin fesih edilmesini ve elbette terörist başının serbest bırakılmasını
istiyorlar.
“Ülkenin bir bölümünü kolayca bize teslim edin” diyenlere, çoktan “verelim gitsin” diyenler, “bu ülke hemen bölünür mü canım” diyerek destek verenler artık yavaş yavaş Gezi Parkı atmosferinden beriye dönmeye başladı.
Bütün bu talepler karşısında biz “PKK ile pazarlık olmaz” diyoruz. Buradan Türkiye’nin hayrına bir sonuç çıkmayacağına inanıyoruz. Ülkemizin bölüneceğinden endişeleniyoruz. Kendimize göre haklı gerekçelerimiz de var. Dolayısı ile yönümüz belli. Tavrımız kesin. Bu durumda haydin biz “uzlaşmazcılar olduk” diyelim. Sizin hiç mi insafınız yok? Tehditkârlara demiyorsunuz ki: “Tamam, biz bunları verelim de siz bunun karşılığında ne vereceksiniz?”
Önlerine etkili bir liste koymadınız. Zihnen mağlup olanların galip bir anlaşma yapmaları mümkün değildir.
“Bastığınız karakollarda, pusu kurup şehit ettiğiniz ailelerde, ayırdığınız bebeklerde alev alev yanan yürek yarası var. Bunları yapan katiller var. Eğer KCK’yı istiyorsan, sahiden barıştan söz ediyorsanız siz de katilleri teslim edin. Edin ki toplumsal vicdan rahatlasın” demediniz ve demiyorsunuz.
“Onlarca yakılıp yıkılan araçlar, binalar, harap edilen evler var. Bunların maddi yükünü üstlenin” diyen de olmadı. Dahası sizin “anlaştık” dediğiniz şey, aslında anlaşmadığınız Türkiye’yi mağlup ettiğiniz yerdir.
Akil dedikleri kimseler de PKK’lılara gitmedi. Acıyı onlara anlatmadı. Ve işin en garibi PKK dağlarda elinde silah geziyor. Askerle silahlı çatışmalara giriyor ve siz saklıyorsunuz.