Peygamberin öğretimi
Din öğreteninin ikinci büyük problemi şudur: Peygamber'in öğretimi.
Çok kolay diyen okuyucularım olacaktır. Ama mesele öyle değil.
Soru şu: Hangi Peygamber'i öğreteceğiz? Yahut peygamber kimdir? Önce ona karar vermemiz lazım.
Nasıl?
Şöyle..
Hz. Muhammed, hepimiz gibi eti, kemiği, psikolojisi, acıyı hissetmesiyle biyolojik bir varlıktan ibaret ve sadece Allah'ın vahy ettiği dini yaymakla görevli sade bir insan mıdır; yoksa insan olmanın ötesinde, "ölüyü dirilten", mucizelerle dolu, kendisine vahy edilen ayetlerin dışında ayrıca gaybdan haber veren, olağanüstü bir kişi midir?
Bu soruya "her ikisidir de" diyenler olacağı gibi, "hayır, o hepimiz gibi sade bir insandır ve kendisine vahy edilenleri tebliğ etmekle görevlendirilmiş kişidir" diyebilir.
Öyle ise sorunun en önemli kısmı burada başlıyor. Karar vermemiz lazım: Aramızdan biri mi, olağanüstü güçleri olan biri mi?
Eğer aramızdan biriyse işimiz kolay. Çünkü kendisine ilahi buyruklar gelmiş bir insanı tanıyacağız. Yok, eğer olağandışı biri ise, meçhulleriyle, gizil güçleriyle donanmış bir insan varlığından söz edeceğiz.
Kendi görüşümü söyleyeyim: Kur'an'ın sık sık kendisini uyardığını ve zaman zaman bu uyarılarda hatalarına dikkat çektiğini bildiğimiz için yine Kur'an'ın ifadesiyle o "içimizden biridir."
Peki, onu nasıl öğreteceğiz?
Hayatın içinden.
Öncelikle içine doğduğu toplumu ve o toplumun kültürel yapısını bilmemiz gerekiyor. İslam'ı topluma mal etmek için içine doğduğu toplumun; sosyal, siyasal, ekonomik, dini yapı ve kurumlarıyla hem savaşıyor ve hem de mücadele ediyor.
Demek ki Peygamberin öğretimi, bu mücadelenin, değişimin, dönüşümün ve buradaki felsefenin öğretimi olacaktır.
Uhut'ta şöyle savaştı, Hendek savaşlarında şunu yaptı demek yetmez..
Hayatın içinde bir kul ve peygamber görmeliyiz.
Etkili bir rol modelimiz olmalı. Bu sebeple bizzat yaşamın pratiğinde varolmuş bir insan kişisi olarak adalet anlayışı ve uygulamasını görmeliyiz..
Dürüstlüğü ve bunun uygulamasını görmeliyiz.
Kul hakkı ve bunun uygulamasını görmeliyiz..
Yetmez.
Bunların Kur'an'la ilişkisi öğrencilerle hep birlikte ortaya konulmalı. Kısacası, ayetlerle davranışlar arasındaki bağ gösterile gösterile peygamber öğretimi yapılmalıdır.
Hatta o da yetmez..
O günkü yaşantıların bugünkü benzer örnekleri ders içinde analiz edilerek öğretim yapılmalıdır ki, anlamlı bir peygamber fikri oluşsun.
Hülasa; masallaştırılan, efsaneleştirilen peygamber yerine, yaşam pratiğinin içinde canlı, bugüne hitap eden, şimdiye, şu ana da dokunan bir peygamber görmeliyiz. Hâlbuki efsaneleşen ve 1450 yıl geride, bizim bilemediğimiz bir çağda yaşayıp bu dünyadan ebediyete gitmiş bir kimse olarak onu öğretirseniz, kesinlikle aramızdan biri olarak görülmez ve ister istemez de içinde yaşadığımız gerçekliğe cevap vermemiş olur.
Hayatın içinden kopan bir din ve bir peygamber, eğitim sürecinin sonunda her bir bireyden beklenen vicdan gelişimini istendik ölçütlerde oluşturamaz. Çünkü bugünün dışındadır ve başka çağ ve dönemdedir.
Din öğretiminin hem bir ahlak ve hem de onun varlık göstergesi olan vicdan oluşturabilmesi için, öğrenecek olan her bir kişiye; hem duyuşsal ve hem de bilişsel etkisi olmalıdır.
Bir kişide ahlakın değerini vicdan belirler. Eğer vicdan susmuşsa, görevini yapamıyorsa, bilin ki ahlak dibe vurmuştur.
Buraya kadar nasıl din öğretilmelidir sorusuna kısaca cevap aradık. Bundan sonraki yazım ile konuyu tamamlayacağım.
Sonraki yazıda soru şu: Din eğitimini kim yapacak?