Perişan Türkiye'nin Cumhurbaşkanı

Sorun devam ediyor... Hepinizin açık ve net olarak görüp şahit olduğunuz gibi Cumhurbaşkanı bilerek ve isteyerek "cumhurbaşkanımız", büyüğümüz, güven ve istikrar kaynağımız olmak istemiyor.

Ülkenin talihsizliğine bak.

İçinde bulunduğumuz siyasetin sorunlara dönüşmesinin temel nedeni işte bu tutumdur...

Vazgeçmiyor...

Anayasal sınırların içine girmiyor. Yarattığı "fiilî durumu" sürdürüyor.

Gel de gelişmiş ülkelere gıpta ile bakma.

Gel de en basit Afrika ülkelerinden bile görülmeyen cumhurbaşkanı- parlamento ilişkilerinin bizde neden aynısının olmadığına hayıflanma...

Mümkün değil...

İmkânı yok..

Hayıflanıyoruz...

İster istemez ülkemiz adına üzülüyoruz.

Önceki gün Meclis'in açılışında yaptığı tartışmaları TV'lerden dinleyip seyrettiniz. Gazetelerden okudunuz.

Ne yapıyor?

Yine aynı üslup konuşuyor...

Olup-bitenden ders almak yok.

Geçmişi enine boyuna değerlendirip, doğruya dönmek için en ufak bir ipucu ve emare yok...

Kaldığı yerden devam ediyor.

Hâlbuki Türkiye kan ağlıyor...

Her gün şehit haberleri geliyor... 1 Kasım seçimlerinde sandıkların korunup korunamayacağı, sağlıklı seçim yapılıp yapılamayacağı tartışılıyor.

Yabancı gözlemciler seçimin sağlıklı olup olmayacağını gözlemeye geleceklerini söylüyorlar. Üçüncü Dünya Ülkeleri pozisyonuna düşmüşüz. Türkiye için utanılacak bir durum. Medeni ve uygar bir ülkeyi insanlar, seçim güvenli mi değil mi diye neden gözlesinler? Türkiye bu hale gelmiş... Dahası getirilmiş...

Köşe yazarları bir başka köşe yazarını tehdit ediyor. Medya patronuna sen "şu düşünceyi savunuyorsun" diye tehditler savruluyor... Ülkenin pek tanınan ana akım medya grubunun yazarı saldırıya uğruyor, dövülüp kaburga kemikleri kırılıyor... Ve böyle hercümerç içindeki bir ülkenin cumhurbaşkanı, ülkesinin derdine düşeceği yerde muhalefete laf yetiştiriyor..

Hâlbuki Türkiye için asıl problem, kurulu düzenin aktörleri değil, kurulu düzeni kendince yeniden düzenlemek ve ebedi yönetmek isteyen kendileridir.

Hayret ki ne hayret!.. Halen daha, Oslo görüşmeleriyle başlattığı açılım sürecini kendileri yapmamış gibi konuşuyor. Doğu ve Güneydoğu'da yarattığı fiili durumdan üzülecek yerde, hatalarından ders alıp kendilerine çekidüzen verecekleri yerde muhalefet partilerine "Biz o bölgeye çok gittik. Siz kaç kere gittiniz onu söyleyin! O bölgelerde teşkilat bile kuramadınız, kuramıyorsunuz. Gidin, o bölgelerde çalışma yapın. Hiçbir zaman bunu yapmadınız, yapmıyorsunuz" diyor...

O, bu cümleleri kurduğu saatlerde Kürtçülüğün önemli bir aktörü; DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, Özgür Gündem gazetesine yaptığı açıklamada: "Nisan ayında masa devrilmeden önce hem barışın, hem çözümün, hem yerel demokrasinin yol haritası belliydi. Eğer bu devam etseydi bundan sonraki şey, 10 madde üzerinden izleme kurulu önünde tartışma ve bunun metinlere dökülüp karşılıklı imzalanmasıydı. Bu son aşamaydı. Önderlik, görüşmelerde, devlet heyetinin demokratik özerklik kavramının çok uç gelebileceği yönündeki kaygılarından dolayı bunun adını yerel demokrasi olarak koyuyor. Bunun adı yerel demokrasi konuldu ve devlet de bunu kabul etti" diyordu...

Allah sonumuzu hayır etsin!..

Yazarın Diğer Yazıları