Oyun kurucuyduk, kaybeden olduk
En başından bu tarafa esaslı bir duruşunuz ve belirli bir yönünüz ve dış politikanız yoksa sonunda geleceğiniz yer tam da burasıdır...
Neresi orası?
Sıkışma durumu.
Çözümsüz ve çaresiz kalma durumu. Belirsizlik durumu..
Türkiye, Misak-ı Millî saydığı Musul'da 15 yıldır uyguladığı stratejinin bedelini ödüyor. Ülkemiz 15 yıldır İslamcı kanadın alternatif dış politika denemeleriyle vakit geçiriyor...
Gizli bir ajandanın peşinde yürüyen yönetici akıl, sonunda en başından bu tarafa birlikte yürüdükleri, sonrasında, ister istemez ayrılmak zorunda kaldıkları ABD ve Batılı müttefiklerine tosladı.
Elbette deneme yanılma yoluyla öğrenmeden daha başarılısı yoktur. Öğrenmenin sonucu kesindir. Tecrübe mutlaka size hak ettiğiniz dersi verir.
Nitekim verdi ve vermeye devam ediyor.
Ancak burada kişilerin veya hükümetlerin ders alması değil sorun. Türkiye gibi Orta Doğu'nun kalbinde bulunan geçmişiyle oyun kurucu olan bir devletin ve toplumun bu yetenekleri kayıp etmekle karşı karşıya kalmasıdır.
Tarihin her döneminde Türkiye coğrafyası, Türklerin Haçlı'dan itibaren Batı'ya karşı savunduğu ve oyununa karşı oyun kurduğu bir coğrafyadır.
Bunun tek istisnası, şu ne olduğu tam belli olmayan; müphem, kaypak, içinde kötülük de iyilik de besleyen kavramın zihnimize yerleşmesinden kaynaklanıyor.
Nedir o?
Müttefik sözcüğüdür.
Ne zaman ki kavramın içine derinlemesine bakmadan, kelimenin beraberinde getirdiği sahte birliktelik çağrışımına kapıldık, sonunda millî varlıklarımızı da kayıp etme noktasına geldik.
Müttefik...
İttifak yaptığımız kimselere denmekteydi.
Fakat anlamadığımız şey, bizimle aynı ittifakın içinde olduğunu sandıklarımızın aslında Türkiye'nin bir bölümünü ele geçirme hesabında olduklarıydı... Yani ortağımızın amacı, birlikte hedefe yürür gibi yaparak bizim evi yağmalamaktı. Dolayısı ile ittifak, Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında aslında Türkiye'nin toprak bütünlüğüne gözünü dikmişti...
Buna rağmen bizimkiler bıkmadan usanmadan ABD'ye hem "müttefikiz" demekten geri kalmadılar ve hem de bu ittifakın, ABD tarafından istenen gereklerini yerine getirmekte sakınca görmediler...
Sonunda yol ayrımına geldik...
Ama ne pahasına...
Sınırlarımız içinde 3 buçuk milyon mülteci, ekonomik kayıplar, komşularla derin sorunlar ve hepsinden önemlisi, sınır güvenliğinin bozulması ve içerideki hançerin derinleşerek kemiğe saplanması pahasına...
Anlaşılan o ki iktidar sahipleri halen daha yeterli dersi almamış... Oyun içinde oyun, ajanda içinde ajanda kurmayı düşünüyor gibi... Lozan bağlamında yükselen itiraz bunun habercisi değilse nedir? Umuyor ki, "Ben Suriye'de Şam'a kadar gider, neo Osmanlı'nın ve Misak-ı Millî'nin biricik kayıplarını telefi ederim."
Ancak ne hazindir ki bunu yapacak hayali belki kuruyor ama ulaşacak politikayı ve stratejiyi asla beceremiyorlar. Çünkü ta en başından beri anladık ki, bunlarda çene var, bol bol konuşup anlattılar fakat aklından geçirdiklerini uygulayacak pratik yok. Bunun böyle olduğunun onlarca örneğini göre göre bugünlere geldik. Neo Osmanlıcı arkadaşların çelişkilerinden koca bir kitap olur.
Hâlbuki içinde yaşadığımız olaylar hem gerçeğin ta kendisi ve hem de geleceğin belirleyicisi...
"Musul'da neden olamadık, Musul'u asıl kayıp eden kimdir" sorusunun cevabı nedir biliyor musunuz? İçinde yaşadığımız gerçekliği tam anlayıp çözümlemesini yapamayanlar... Aynı şekilde gerçeğin kendisinden hareketle politika üretmek yerine ideolojik takıntılarla politika üretmeye devam edenler...
Oyun kuruculuktan, oyun kayıp eden sürece girdik... Gele gele geldiğimiz yer, içinde bulunduğumuz çıkmaz sokaktır...