Ortak alfabe müjdesi
Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu 9-11 Eylül 2024 tarihinde üçüncü kez bir araya geldi, yeni adıyla Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi ülkelerden oluşan komisyon Ortak Türk Alfabesi önerisi üzerinde uzlaşı sağladı ve bunu ilan etti. Böylece Türk dil birliği için önemli bir aşama geçilmiş oldu.
Eski adıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler İş birliği Konseyi (Türk Konseyi), TDT, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkiye'nin üye olduğu; Macaristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkmenistan'ın gözlemci statüsünde yer aldığı Türk devletlerinden oluşan bir uluslararası kuruluştur.
TDT Devlet Başkanları Konseyi 10. Zirvesi'nin Astana Bildirisinde "Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu"nun kurulmasını memnuniyetle karşıladığı duyurulmuştu. Adı geçen komisyonun Bakü'de yapılan üçüncü toplantısında otuz dört harften oluşan ortak alfabe kabul edildi.
33 yıl önce başlatılan ortak alfabe çalışmalarının ilk çıktısı otuz dört harfin önerildiği "Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu Sonuç Bildirisi (18-20 Kasım 1991)"dir. Daha sonra 21-23 Mart 1993'te Antalya'da yapılan Türk Şurası (Alpaslan Türkeş'in öncülüğünde TÜDEV'in düzenlediği Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk-Kardeşlik ve İş Birliği Kurultayı)'nda benzer şekilde Türk Cumhuriyetleri için 34 harfli bir alfabe önerisi kabul edilmişti.
Alfabe maceramız yeni değil, tarih boyunca birçok alfabe kullandık. İslamiyet’in kabulüyle birlikte yaklaşık bin yıl Arap harflerini Türkçe ses düzenine uyarlayarak kullandık. Türk aydınları 19. yüzyılın ortalarından itibaren Arap alfabesi ile Türk dili arasındaki uyumsuzluğu gerekçe göstererek alfabenin yetersiz olduğunu ileri sürdüler. Tanzimat döneminde Arap harflerinde değişiklikler yapılması veya Latin harflerine geçilmesi önerildi.
Enver Paşa’nın alfabe konusundaki girişimi de (Enveriye; Bu yazı sistemi 35 ünsüz ve 10 ünlü olmak üzere toplam 45 harften oluşmaktadır. Askeriyede uzun süre kullanılmıştır.) bu konudaki ihtiyacı göstermektedir. Alfabe konusunun tartışılması Cumhuriyetten sonra da harf devrimine kadar devam etmiştir. 1926 yılında Bakü’de yapılan 1. Türkoloji Kongresinde Türkler için Latin Alfabesinin kabulü yanında 1908-1911 yıllarında Latin temelli Arnavut alfabesi kullanımı başlamış, 1922’de Azerbaycan’ın Latin alfabesini kabulü ayrıca Sovyetler Birliğindeki Türk Devletlerinin Latin alfabesini kullanması gibi gelişmeler Türkiye'yi de etkilemiştir. Neticesinde tartışmalarla geçen yetmiş yıllık sürecin sonunda Türkiye 1 Kasım 1928 tarihinde Harf Devrimi'ni yaparak Latin temelli alfabeye geçti. Türk dünyasında oluşan yazı birliği nihayetinde SSCB’yi rahatsız etti ve Stalin döneminde bu bağın kopması için her devlete ayrı tasarlanmış Kiril alfabesine geçildi. 1991’de Latin temelli alfabeye geçiş süreci tekrar başladı ve günümüze gelindi.
Türk devletlerinin ortak alfabeye geçiş süreci her ülke için farklı olacaktır. Geniş bir coğrafyaya sahip Türk dünyasında Türkçenin kesintisiz bir şekilde aynı harflerle yazılması kültür zenginliğimizin ortaya çıkmasını ve birbirimizi daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Bu sadece dil birliğini güçlendirmeyle kalmayacak aynı zamanda bazı siyasi sonuçlar da doğuracaktır.
Bütün ilmi açıklamalara rağmen günümüzde hala bazı kesimler Arap harflerini İslam kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak gördükleri için bu önerinin doğal muhalifidirler. Bunların dışında hukuki bir bağlayıcılığı olmayan bu kararın uygulamaya geçilmesi aşamasında siyasi ve bürokratik engellerle karşılaşılması da muhtemeldir. Dolayısı ile öncelikle Türk milliyetçileri tarafından bu konuya sahip çıkılması gerekmektedir.
Türkiye ve Azerbaycan hali hazırda Latin tabanlı alfabe kullandıklarından öncü rol oynamalıdır. Bu iki ülke önderliğinde Latin alfabesi kullanımı teşvik edilmeli; bu alfabeyle yazılan roman, hikâye, şiir alanlarında ödüllü yarışmalar düzenlenmelidir. Bu önerinin hayata geçirilebilmesi için bu işin sahibi TDT önderliğinde bir eylem planı yapılmalıdır.