Ortadoğu durulmaz!
Hiç aklınıza geldi mi, bütün peygamberlerin neden Ortadoğu'dan çıktığı?
Ortadoğu, insanların temerküz oldukları coğrafi alan olduğu gibi; birbirinin kuyusunu kazdığı alandır da. Sadece Nuh Suresi'ni, Ankebut Suresi'nin 14-15. âyetlerini okuyun, insanlığın ne hâlde olduğunu görün. Öyle hâl ki, Hz. Nuh'la beraber insanlar yeniden üremişlerdir. Gemiye toplananlar yine helâk edilenlerin soyu olduğuna göre kan çekiyor; ortalık yine karışıyor ve yine peygamberler gönderiliyor. Kur'an-ı Kerîm'de, Hz. Muhammed'e gelene kadar 21 peygamber ismi geçer.
İnsanlığın şansı son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselâm'dır. Ama yine insanlar Hz. Peygamber'in vefatında, mübarek bedeni daha soğumadan birbirlerine yan gözle bakmaya başlamışlardır. Başkanlık tartışmasını başka nasıl yorumlayabiliriz! (Bu tartışmayı bir "müzakere" olarak görebiliriz. Ancak, Hz. Peygamber'in cenazesi ortada dururken, hemen "başkanlık müzakeresi"ne geçilebilir mi?! Cenaze namazını 17 kişi kıldı. Bu rakam yine de tartışmalıdır.)
Ortadoğu en karışık dönemlerinden birini yaşıyor.
ABD'nin öldürdüğü Kasım Süleymanî, sıradan bir isim değildi. İran Şiîliğinin en gözde adamıydı. "Şiîliği" hususiyetle vurguluyorum.
İran'ı bilirim. Biraz tarihe sarkmak, örneklerle nereye varılabileceğini göstermek istiyorum. Önce bir zaman Tahran'da, bir Yahudi ile konuşmamı vermem lâzım:
"Tahran'da, İnkılâp Meydanı ve meydana açılan caddelerde sıralanmış dükkânlarda bizim Laleli çevresini andıran bir canlılık vardı. Bir dükkânda alışveriş yaparken, dükkân sahibinin Yahudi olduğunu öğrendik. Bu daha çok ilgimizi çekti. Gazeteci olduğumuzu öğrenen dükkân sahibinin suskun kalmasını beklerken, daha çok konuşmayı tercih etti. Bizi çay içirmeden bırakmadı.
Bu kişinin ismini yazmayacağım. Hayret ettiğimiz bir şey; adam rahat konuşuyor, sistemden ve inkılâptan şikâyet ediyordu. Dükkânda üç kişiydiler. Biri Fars asıllı, diğeri ise kendi yeğeni idi. Fars asıllı genç yanımıza gelince ihtiyaten susan Yahudi, İran'da yüzde 99,5 kişinin Humeynî'yi sevmediğini söylüyordu. Sordum:
- Bu kanaate nereden varıyorsunuz?
- Bugün siz Humeynî'nin mezarına gittiniz.. Orası kaç kişi alır?
- Belki 100 bin kişi.
- Evet, Humeynî'yi anmak için toplanan en fazla 100 bin kişidir. Bunlar İran'ın her tarafından geliyorlar. Humeynî'yi sevenlerin hepsi orada toplanıyor. Cuma namazını takip ettiniz mi? Orada da toplananlar 5 bin kişiyi geçmez. İnkılâbı savunanlar bu kadar.
Binlerce cana mal olmuş, meşrutiyetin ilân edildiği 1905'ten beri hazırlığı süren bir inkılâp elbette bu kadar kolay değerlendirilemezdi. Ancak Yahudi de olsa İran'da yaşayan ve inkılâba değişik bir anlayışla bakan insanın tespitini yabana atamayız.
Tekrar sordum:
- Siz Yahudi'siniz. Yeni düzenden hoşlanmıyorsunuz. İsrail'e niçin göçmüyorsunuz?
- Tahran'ı seviyorum.
- İsrail'e hiç gittiniz mi?
Parmaklarıyla göstererek:
- Dört defa...
- İran'da ne kadar Yahudi yaşıyor?
- 30 bin.
- Havralarınız var mı?
- Evet, 20 mabedimiz var.
- Her yerde: 'İsrail'e ölüm!' diye bağırıyorlar. Bu hâl sizi rahatsız etmiyor mu?
- Onlar bağırır. Bağırmalarına alışığız. Bir şey çıkmaz."
Tahran'da, Sünnîleri de dinledim. İkinci sınıf vatandaş muamelesi gördüklerini söylediler. Bunun yanında Meşhed'de, kalabalık bir Sünnî Türkmen topluluğuna rastladım. Bir binadan çıkıyorlardı. Nakşibendîlermiş. Toplanıp zikir çekiyorlarmış. Rejimin müdahale etmediğini anlatmışlardı. (Devam edeceğiz.)