Ordunun gücü var mı?
Ordumuzun gücü nedir? Güney sınırlarımızın öbür tarafı boydan boya savaş alanı... Öyle netameli ki, her an savaşa da girebiliriz. Mevzi çatışmalar olmuyor değil.
“Türk doktrini”nden bahsetmiştim. Nerede Türk varsa tabiî uzantımız görmeliyiz ve sahiplenmeliyiz.
AKP yöneticilerinin böyle doktrini olmadı. “Türk” deyince bir “öcü”den, olmaması gereken bir unsurdan bahseder gibi konuşuyorlar.
Prof. Dr. Kemal Üçüncü’nün şu satırlarıyla benim öteden beri yazageldiklerim örtüşüyor:
“Türkiye bütün nüfuz ve ilgi sahalarını, yakın kara ve deniz havzalarını, Türk kültür havzasını yetkinlikle tanımıyor. Bu durum Orta Doğu ekseninde Irak ve Suriye meselesinde de geçerlidir. Bölgenin etnik ve dinsel, demografik kompozisyonu, aşiretler arası çelişki ve çatışmaları, siyasal ve toplumsal güçleri bu toplumsal güçleri yönlendirecek sivil ve NGO faaliyetleri bakımından son derece zayıf bir durumdadır. İsrail’in 1950’li yıllardan sonra Barzani ekseninde Kürtlerle kurduğu temas ve sağladığı desteği ve nüfuz faaliyetlerini düşündüğümüzde mesele anlaşılır. (...) Ahmet Davutoğlu’nun ” Stratejik De-rinlik “ adlı eserinde Arnavutların, Boşnak-ların ve Filistinlilerin Balkan ve Orta Doğu politikalarının merkezine yerleştirildiğini, Balkanlar, Kafkasya, İran ve Orta Doğu’da yaşayan 40 milyonluk Türk nüfusundan bah-sedilmediğini ibretle ve hayretle görmekte-yiz.” (odatv, 22.06.2015).
Seçim günü Irak Türklerinin önde gelen bir ismiyle görüşmüştüm. AKP Hükûmeti, Kerkük Türklerini Barzanî’nin insafına bırakmış ve bir de tembihlemiş: Barzanî’nin sözünden çıkmayacaksınız!
Çok geçmeyecek, yakında Suriye Türkleri de PYD/PKK güçlerinin insafına bırakılacaktır. Fiilen bırakıldı da. Çünkü ABD öyle istiyor. ABD’nin iki değişmez müttefiki var: İsrail ve Barzanî, Türkiye için ağız ucuyla “dostumuz” deniyor.
Güçlü olmak zorundayız. Her an Orta Doğu’da yeni cepheler açılabilir.
Bir devletin gücü, ordusunun gücüyle orantılıdır. Ama ordumuzu öyle darmadağın ettiler; öyle budadılar ki, kimsede moral kalmadı. Asker, günü kurtarmaktan başka bir şey düşünemiyor. (Komutanlar da neden üzerimize bu kadar gelindi diye herhâlde kendilerini yoklamışlardır!)
Ordumuzun tarihini hiç incelediniz mi? Metin Erendor eski bir komutan. Türk ordusunun tarihini yazabilmek için önce ATASE (Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Daire Başkanlığı) kaynaklarına girmek gerekir. Metin Erendor ATASE kaynaklarına da girmiş, 400’den fazla kaynak kullanmış.
Türk ordusunun kuruluş tarihi önceleri 1363 yılı kabul ediliyordu. Nihal Atsız, Türk ordusunun Mete Han tarafından milâttan önce 209’da kurulduğunu ortaya koyunca, 12 Eylül’den sonra ordunun kuruluş tarihi değiştirildi.
Metin Erendor’un, “Türk Ordusu Tarihi-Ötüken’den Ankara’ya” başlıklı hacimli kitabı (464 sayfa, Bilgeoğuz Yay., 0212 527 33 63) ordumuzun bütün tarihini ortaya koyuyor. Tarihi bilmeden zamanı anlayamayız.
“Türk doktrini”ni savunabilmenin birinci şartı güçlü bir ordunun varlığıdır. Bununla beraber temennimiz hiçbir zaman ordunun gücüne ihtiyaç duyulmamasıdır.