Önünde sonunda ‘Türk’!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Türk”e oynuyor. Çokluk “Türk’üm” diyende. (Dikkat: “Türk olanda” demedim!) Bilerek veya bilmeyerek Başbakan Erdoğan’la arasına mesafe koyduğu belli. Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşıyor. “Kardeşim Abdullah”, “Kardeşim Recep” gider; “Sayın Gül”, “Sayın Erdoğan” gelir. İkisi seçimde birbirinin karşısına çıkacak gibi... Zemin yoklanıyor.
Türkiye Cumhuriyeti bir Türk devletidir! Bitti! Ne tartışılacaksa bu kabul üzerinden tartışılsın! Gaflet ve dalâlete düşüp “Türk dersek sıkıntı doğar, başka etnik gruplar alınır” safsatasına kesinlikle son verilmelidir. Bana itimat telkin etmese de Abdullah Gül, “Türk devleti” demekle gerçeğe işaret ediyor. Samimiyse, her yerde ısrarla söylemelidir. “Ümmet” için de birlik için de bu şarttır. A. Öcalan’ın aklına uyarsanız burnunuz “gübre” eşeler durur! (“İmralı mızıkacılığı” örneği!)
Çokluk kimdeyse, devlet onun adıyla anılır. Yoksa kimse kimseye tahakküm etmiyor, kimse kimsenin soyunu, kabilesini, etnisitesini sorgulamıyor ve “Hayır değilsin!” demiyor.
***
Burada Alman filozof Herder’e dönebiliriz. Dün bahsetmiştim... Prof. Dr. Acar Sevim’in “Halk Milliyetçiliğinin Öncüsü Herder” ‘eseriyle fikrimizi derinliğine açıyor. Türkler Herder’in “milliyetçilik” görüşünden etkilenmemiş olabilirler mi? Herder, modern milliyetçilik akımlarının doğduğu kabul edilen 1789 Fransız İhtilali’ni görmüş ama daha önce “Coşkunculuk” diye adlandırılan bir akımın fikir öncüsü olarak 1770’lerde kendisini kabul ettirmişti.
Almanya’da Herder sayesinde devletten önce ve devletin üzerinde var olan bir “halk” fikri ortaya çıkmıştır. Halk (volk) ve millet (nation) arasında belirgin bir çizgi çekmeyen Herder, “Bu halkın sahip olduğu en önemli hazine dilidir” der. Devleti bu halk üzerinde kurmak onu insan soyunun tabiî düzeniyle uyumlu hale getirmek anlamını taşıyordu. Alman birliği daha sonra bu fikirler üzerinden sağlanmıştır. Dolayısıyla diğer Avrupa ülkelerinin “milliyetçilik” anlayışından farklı bir milliyetçilik anlayışı karşımıza çıkıyor. Fransız Ernest Renan’ın “ruh ve tarih şuuru” anlayışına burada girmeyeceğim.
Türk milliyetçileri ortaya çıktığında, hepsinden fikir almıştır. Hep Batıya yönelmeyelim... Türkler asıl Şarklıdır ve Şeyhülislâm Pîrîzade’nin, Ahmet Cevdet Paşa’nın İbn Haldun’un Mukaddime’sini büyük bir iştiyakla tercüme etmişler ve üstelik kendi notlarını düşmüşlerse, “Türk”ü telaffuz eden okumuş kesim “akıl” ile sonuca varmıştır. (Devam edeceğim.)
***
Yarın Ankara’da çok önemli bir toplantı düzenlenecek... Millî aydınların “Türk Milletine Çağrı” bildirisinin ma’kes bulduğu bir toplantı. Ev sahipliğini Türk Ocakları yapıyor. Millî hassasiyet taşıyan parti başkanları da katılıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül madem “Türk devleti” diyor, samimiyse, davet beklemeden bu toplantıda yerini alır!