Öngörülemezlik
Geçen hafta bugün, perşembe günü Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin (MTV) iki defa alınmasının iptalini görüşecek olan Anayasa Mahkemesi’nin bu düzenlemeyi Anayasaya aykırı bularak iptal edeceğini yazmıştım. Hatta bu hususta, ikinci vergiyi ödeyenler ile ödemeyenlerin arasında oluşacak adaletsizliğe değinmiş, “MTV kalkar ama adaletsizlik baki kalır” demiştim.
Yanılmışım.
Ben, Anayasa Mahkemesi’nin emsal kararından ve Anayasa’nın bizatihi kendisinden yola çıkarak, bu düzenlemenin iptal edileceğini öngörmüştüm fakat Anayasa Mahkemesi’nin öngörülebilir olmaktan çıktığını göz ardı etmişim.
Hukuki Güvenlik İlkesi
Kendi verdiği kararları çoktan unutmuş olsa da Anayasa Mahkemesi, 1990’lı yıllardan beri hukuki güvenlik ilkesine kararlarında yer verir.
Hatta bu karardan birinde hukuki güvenliği şöyle tanımlamıştır:
“Hukuk devleti, siyasal iktidarı hukukla sınırlayarak ve devlet etkinliklerinin düzenli sürdürülebilmesi için gerekli olan hukuksal alt yapıyı oluşturarak aynı zamanda istikrara da hizmet eder.
Bu istikrarın özü hukuki güvenlik ve öngörülebilirliktir. Hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik sağlanabilmesi ise, kuralların genel, soyut, açık ve anlaşılabilir olmalarına bağlıdır.”
Bu açıdan belirlilik, öngörülebilirlik ve hukuki istikrar sağlanmadan hukuki güvenlik sağlanamaz.
“Ülke ekonomik koşulları nüfusun büyük çoğunluğu için zorlaşmışken, ödeme planlarına hesapta olmayan yeni bir yük getirmek, bir öngörülmezlik sorunudur ve vatandaşlar için devleti güvenilmez yapmaktadır” diyerek yürütme erkinin eylemleri açısından bu ilkeye dikkat çekerken, Anayasa Mahkemesi kararı ile hukuki güvenlik ilkesindeki sorun daha büyük hâle gelmiştir.
Ekonomide de rasyonel kararlar alınabilmesi ve uzun vadeli planlar yapılabilmesi açısından hukuki güvenlik ilkesi, önemli bir güvence sağlarken; bu tipten kararlar bizim arzu ettiğimiz ekonomik refaha ulaşmamız önünde önemli engeller olarak belirmektedir.
Yargıtay Kararları
Üstelik, 28 Eylül’de yalnızca Anayasa Mahkemesi değil, Yargıtay da gezi protestolarına yönelik kararını açıkladı ve ilgili isimlere mahkûmiyet kararı verdi.
Ancak kararlara bakıldığında hukuki açıdan içi dolu bir gerekçe ortaya konulamıyor ve söz konusu kararlar alenen siyasi kararlar olarak göze çarpıyor.
Bu açıdan, 28 Eylül Perşembe günü yargı alanında, Türkiye’nin bir hukuk devleti olmasını arzu eden herkes açısından utanç duyulan kararlar çıkmış ve hukuk güvenliğinde de buna paralel olarak ekonomideki olası iyileşme ihtimalinde de gerileme yaşanmıştır.
Şüphesiz, siyaset elini yargıdan çekmeden, Türkiye refaha ulaşamayacaktır.