Önce sultanlık sonra hilafet

İstiklâl Harbi bitiminde, İngilizlerin başını çektiği İtilaf Devletleri, Lozan Barış Görüşmeleri’ne hem Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’ni hem İstanbul Hükûmeti’ni davet ediyor.

Olacak şey mi?! Savaşı kazanan Ankara Hükûmeti, barış görüşmeleri için, Lozan’a İstanbul Hükûmeti’ni de çağırıyorlar. Zaten kendi emirlerinde... Çağırmaya ne gerek var? Ne derlerse onu yapacaklarına göre, İstanbul Hükûmeti adına da İhtilaf Devletleri temsilcileri, Ankara Hükûmeti temsilcilerinin karşısına otururlardı.

İhtilaf Devletleri’nin İstanbul Hükûmeti’ni davetleri üzerine, TBMM 1 Kasım 1922’de toplanıyor, saltanatı kaldırıyor. Vahîdettin artık “sultan” değil; ama “halife” sıfatına ilişilmiyor.

Vahîdettin baktı, İstanbul da Ankara Hükûmeti’ne geçiyor, biniyor İngiliz gemisine, kaçıyor, desek padişahçılarımız çok bozulacaklar, Türkiye sahasından çıkıyor, diyelim. “Türkiye sahası” desem ona da kızacaklar. Ama bilmeliler ki, Osmanlı’da aynı zamanda “Türkiye” de kullanılıyor. “Türkiye Cumhuriyeti” adı gökten inmedi!

Vahîdettin terk-i diyar edince, halifelik muallakta kalıyor. Ya halifelik kaldırılacak ya biri seçilecek. Madem sultanlık kaldırıldı, halifelik neden birlikte kaldırılmadı? Halifeliğin dinî hüviyeti baskın. Sultanlık Birinci Meclis’te kaldırıldı. Bu mecliste her görüşten insan var. Lozan Barış Görüşmeleri arifesinde, din bazlı bir tartışmaya da girilemezdi herhâlde! Belki de halifeliğin kaldırılması akılda yoktu.

Halife seçimi için önce gizli oturum, sonra açık oturum yapılıyor. Seçilen halife nerede kalacak? İstanbul’da mı, Ankara’da mı?

Meclisteki birçok mebus İstanbul’un işgal altında olduğunu ve işgal altındaki halifeye bey‘at etmenin caiz olmadığını iddia ediyor. İstanbul’da oturacak halife ya İngilizlerden güç alarak Ankara’ya direnirse ve hatta padişahlığını ilân etmeye kalkarsa?

Halifelik için Sultan Abdülaziz’in oğlu Abdülmecid Efendi (1868-1944) uygun görülüyor ve ondan TBMM’nin kararlarına uyacağına dair dair senet alınıyor.

Abdülmecid Efendi 24 Kasım 1922 tarihinde İstanbul’da hilafet makamına oturuyor. Burada karar merciinin TBMM olması önemli. Halife TBMM’ye karşı mesul.

Mustafa Kemal, yeni halife evresini Nutuk’ta şöyle anlatıyor:

“Muhterem efendiler; firarî halife Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hal‘ olundu. Yerine, sonuncu halife olan Abdülmecid Efendi intihâb edildi. [seçildi]

Meclis’çe, yeni halife intihâb olunmadan evvel, intihâb olunacak zâtın da padişahlık sevdâ ve davasına kapılarak herhangi bir ecnebî devlete ilticâ etmesi ihtimâlini bertaraf etmek lâzımdı. Bunun için, İstanbul’da bulunan memurumuz Refet Paşa’ya, Abdülmecid Efendi ile görüşerek ve hatta elinden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hilâfet ve saltanat hakkında ittihâz ettiği kararı tamamen kabul ettiğine dair, bir de, senet alarak göndermesini yazdım. Bu yazdıklarım yapılmıştır.” (Nutuk, 1927 baskısı, s. 497)

Abdülmecid Efendi, çok yönlü ve Avrupa’nın kültür yapısına hâkim. Bizde “padişah/halife” deyince, Hz. Peygamber’in, Hz. Ebubekir’in, sonrakilerin halefi görülüyor, onlar gibi olduğu düşünülüyor ya... Onun için hatırlatayım, dedim. Şu özellikleri, bilmiyorum, kimilerini hayal kırıklığına uğratır mı? Adam bir ressam. Müzikle ilgili. Fotoğraf, gravür gibi kaynakları, saray koleksiyonunu, anatomi ve sanat kitaplarını inceden inceye okuyor, tahlil ediyor. Hadi Arapça, Farsça biliyor. Halife için gerekli görülebilir. Daha ötesi Almancaya, Fransızcaya, İngilizceye de hâkim.

Sultanlık kaldırıldı, halifelik kalsın denildi ama sonra neden halifeliğe karşı tavır alındı? Mustafa Kemal, Nutuk’ta, bu meseleye derinliğine girer. (Sonra ele alacağız.)

Yazarın Diğer Yazıları