Olağanüstülük günden güne olağanlaşıyor!
Geçtiğimiz bir yıl boyunca çıkarılan KHK'ların hemen hemen hepsi muhalefetten ve toplumdan çok sayıda eleştiri aldı, hala da alıyor. Erken seçim ihtimalinin konuşulduğu şu günlerde, seçimlere biraz daha yaklaşmış olmamızdan herhalde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2017 yılının son AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu toplantısında, KHK konularını sınırlayarak, "Bundan sonra çıkacak KHK'lar güvenlik ve terörle mücadeleye ilişkin düzenlemeler ve göreve iadelerle ilgili olacak. Diğer düzenlemeler Meclis gündemine gelecek" şeklinde konuşmuş.
Ancak lütuf gibi sunulan bu sınırlama, zaten anayasamızda mevcut bir hüküm!
Anayasanın 121. maddesi, "Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir" diyor.
Olağanüstü hal KHK'larıyla, olağan dönemlerdeki KHK'lardan farklı olarak, temel haklara, kişi hak ve ödevlerine, siyasal hak ve ödevlere sınırlama getirilebilir. Sağlanan bu imkân sebebiyle de OHAL KHK'ları ancak "olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" çıkarılabilir.
Peki, OHAL'in maksadı neydi?
Milli Güvenlik Kurulu'nun 20 Temmuz 2016 tarihli toplantısında aldığı tavsiye kararı uyarınca; 15 Temmuz'daki darbe girişimi ile tehdit edilen "demokrasimizin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi" idi.
O halde, 15 Temmuz ile bağlantılı olamayan tüm düzenlemeler, Anayasaya aykırılık teşkil edecektir.
Bir buçuk yılda çıkarılan OHAL KHK'larını bu açıdan değerlendirdiğimizde ise; rektör atamaları, yüksek mahkeme üye sayısının değiştirilmesi, bazı devlet kurumlarının kapatılması, kış lastiği uygulaması, taşeron düzenlemesi ve daha nice 15 Temmuz terörü ile alakasız konunun KHK ile düzenlendiğini görüyoruz.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, OHAL yönetimi, KHK'larla yürürlükteki yasalarda genel ve sürekli değişiklik yapılarak anayasal düzeni değiştirme aracı değildir! OHAL dönemi önlemleri, olağanüstü halden olağan hale dönüldüğünde uygulanmaz.
Ancak, mevcut düzenlemelerde görüyoruz ki OHAL önlemleri adı altında Meclis anlamsız kılınarak, muhalefet olmadan hukuk sistemi yeniden düzenleniyor. Peki, yürütme bu cesareti nereden buluyor? OHAL' e dayanarak çıkarılan KHK'lar için yargı yolunun kapalı olmasından. Anayasa madde 148, OHAL KHK'larını Anayasa'ya uygun mu değil mi diye denetlenmesini yasaklıyor.
Fakat hak ve özgürlükler olağan dönemlere kıyasla daha fazla kısıtlanmakta olsa da, OHAL yine de bir hukuk rejimidir ve bu hüküm, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de bu sebeple 1990'lı yılların kararlarında denetim yasağını kısmen aşarak; önüne getirilen metnin Resmî Gazetede konulan adıyla bağlı olmadığına, metnin hukukî tavsifini serbestçe yapabileceğine hükmetmiştir. Yani, AYM önüne gelen kararnamenin gerçekten olağanüstü hâl KHK'si olduğu sonucuna varırsa denetimin dışında tutar; olmadığı kanısına varırsa, bu kararnameyi "olağan dönem KHK'si" olarak kabul edip denetleyebilir.
Ancak siyasal iklim yargıyı da etkilemiş olacak ki Anayasa Mahkemesi görüş değiştirdi ve OHAL KHK'larının Anayasaya uygunluk denetiminin asla yapılamayacağına karar verdi. Böylece yürütme istediği her konuda OHAL KHK'sı çıkarmaya başladı.
Meclis'i saf dışı bırakan, MHP destekli iktidar için kolay kapı olan OHAL, krizi önlemek için çıkarılmasına rağmen artık kendisi kriz üretir oldu. Görünen o ki, bu hukuk dışı uygulama yakın gelecekte son bulmayacak, olağanüstü hal günden güne olağanlaştırılacak.
Peki, yargı, bu süreç yıllar sürse de seyirci kalmaya devam mı edecek?
***
"Toplumda en büyük güveni, her şeyin sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği inancı sağlar." Anonim