Öğretmene uzanan eller!...
Öğretmenler Günü kutlaması 1981'de, M. Kemal Atatürk'ün 100. doğum yılında 12 Eylül yöneticilerince başlatılıyor. Bakanlar Kurulu, M. Kemal'e 11 Kasım 1928'de "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" unvanı veriyor. Bu unvan, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayımlanmasıyla resmiyet kazanıyor. Bundan dolayı 24 Kasım öğretmenler günü olarak kutlanıyor.
Saray'ın, Millî Eğitim Bakanı'nı, bir gün önce M. Kemal'e ağız dolusu "söz eden" birine hal-hatır sormaya gönderip göndermediğini bilmiyoruz. Ziya Selçuk Bey, fotoğrafları Millî Eğitim'in sitesine koyarsa haberimiz olacak! Malûm, 10 Kasım'dan bir gün önce, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bey, M. Kemal'e ağız dolusu "söz eden" birine "kasten" gönderilmişti.
İlk Maarif Kongresi 15-21 Temmuz 1921 tarihinde Ankara'da toplanmıştır. Dikkat ediniz: Savaşın ortasındayız. Pek çok imkânsızlıkla boğuşuyoruz. Ayağımızda çarık bile yok. Düşman Eskişehir-Kütahya hattında. Askerlerimiz Sakarya'nın doğusuna doğru çekilmekte. Ankara'da ise cehalete karşı savaş için kongre topluyoruz. M. Kemal, cepheyi bırakarak kongreye katılıyor. Yunanlılar taarruza geçince 12 gün planlanan kongre 7. günde sona eriyor. O çetin şartlarda eğitimin önemi vurgulanıyor. (İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, bu kongreden anekdotlar aktarır: "Ölenlerin Felsefesi", Dergâh, C. II, S. 13 (20 Ekim 1921), Dergâh'ın 42 sayısı da yeni harflere aktarıldı. 3 cilt. TTK Yayını. 2014).
Hatırlatayım: Savaşın bitiminde ve savaşın bittiği yerde İzmir'de iktisat kongresi toplanmıştır. (17 Şubat 1923). Kongrenin birincisi eğitim, ikincisi iktisat için!
Solcularımız, tapındıkları Nâzım Hikmet'le pek övünürler. N. Hikmet, Vâlâ Nurettin'le, Millî Macadele'ye katılmak için Ocak 1921'de daha 20 yaşındayken Anadolu'ya geçmiş, Ankara Hükûmeti onları harp cephesine değil, eğitim cephesine sürmüş, Bolu'ya öğretmen olarak göndermiştir. Bu iki kafadar, millî mücadele verenlerin umudunu boşa çıkarmış, komünistlik eğitimi görmek için Rusya'ya kaçmıştır!
Öğretmen gününde sevinçlerin yanında acılar da hatırlanıyor. PKK'nın saldırıları yüzünden şimdi kaç evde hüzün var. İlk şehidimiz Mehmet Saygıgüder (26 Haziran 1979) . Katledildiğinde kızlarından Filiz altı yaşında, Ülkü ise 26 günlüktü. Son şehitler 2017'de: Şenay Aybüke Yalçın (9 Haziran) ve Nurettin Yılmaz (16 Haziran'da kaçırıldı, 12 Temmuz'da cesedi bulundu).
PKK, "TeCe'nin öğretmeni" dedikleri o kadar çok öğretmenimizi katletti ki...
Ekşi Sözlük'de çarpıcı bir nota rastladım. Bir "Devrimci (=komünist)" PKK'lı devrimcilere (=komünistlere) sesleniyor:
"Tanıdığım devrimci bir öğretmen Batman'da şehit edilmiştir. Ve tayin isteyip memleketine dönme şansı varken okulunu, öğrencilerini bırakmamak için Batman'da kalmışken lojmanının önünde vurulmuştur. Köhne ulusalcı devlet ideolojisinin başrol oynadığı öğretmen dediğiniz adamı o devlet yıllarca öğretmen olarak bile görevlendirmemiştir devrimci geçmişi yüzünden. Siz mi devrimcisiniz adanan öğretmen mi? Faşistlik Türklere özgü bir özellik değildir. Faşist görmek için aynaya bakın."
Acı yaşatanlara karşı, kim olursanız olun, "bir" olalım.
(Ortokuldan ve liseden hocalarım Halime Şencan ile Bedir Avcı'yı dün aradım. Günlerini kutladım, hatırlarını sordum.)