Öcalan sempatisinden bölünmek
Mesele anlaşılmıştır. AKP iktidarı Öcalan üzerinden yeni bir hamle yapma peşindedir. Devletin Anadolu Ajansı’nın yayınladığı son terör analizini bir yana koyun; bizzat hükümet sözcülerinin ağzından çıkan cümleler ajansın neden böyle yapma ihtiyacında olduğunu gösteriyor.
Önce, Dolmabahçe bölüşüm anlaşmasını DTP ile birlikte açıklayan Yalçın Akdoğan’dan çok net bir biçimde duyduk Öcalan-ötekiler ayrımını. DTP ve Kandil’dekileri kast ederek dedi ki: “Öcalan adını kullanarak sürekli toplumu kandırıyorlar. Öcalan ile görüştükleri dönemde koalisyon diye bir konu var mıydı ki Türkiye’de, Öcalan ‘onunla yapın şununla yapın’desin. Bu yüzden büyük bir sorumsuzluk var. Öcalan bunları muhtemelen yakalasa sopayla kovalar diye düşünüyorum, ‘her şeyi mahvettiniz’diye.”
Bu farklı Öcalan anlatımı, algısı, değerlendirilmesidir.
“Öcalan iyi ama ötekiler kötü. Öcalan anlaşmalarına sadık, gerçek bir çözümcü, lakin DTP ve Kandil’dekiler öyle değil” mesajıdır bu.
Açık kapı politikaları ile AKP lehine, salt seçime yönelik olarak çözüm süreci dedikleri, çözülme sürecini imzalayanlar, başta müttefikleri AB, ABD ve hatta çok güvendikleri Arap Birliği’nden dahi ikaz alınca, öyle anlaşılıyor ki Anadolu Ajansı’na bir haber analiz yaptırarak algı operasyonuna başladılar.
“Öcalan farklı” demeye gelen ve sonuçları itibariyle Öcalan’ı bir çeşit kurtarıcı olarak gösteren bu tür açıklamaların temel amacı, hiç şüphesiz gelecek günlerin ne getireceğinin de işaret fişeği oluyor. Demek ki ilerleyen günlerde ihtiyaca binaen, “Allah’ın cezası kana susamış Kandil” yerine, “uyumlu, müşfik, Türkiye’nin kurtarıcısı”gibi gösterilen Öcalan’a sarılacağız ve ona bahşedilecek “hapisten çıksın” söylemini haklılaştıracağız.
Zihinlerimize yüklenen “iyi Öcalan imajının” gerisinde yatan gerçeklik budur.
Türkiye’yi yöneten ve itiraf ettikleri gibi şehir merkezlerini 80 bin silahla donatan PKK’yı, onun YPG’sini, KCK’sını görmezden gelen AKP iktidarının başı dertte. AKP, hem kurucusu Erdoğan’ın tehdidi altında ve hem de uluslararası ortaklarının.
ABD, “önce benim meselem” diyor. “IŞİD’i vuralım” ısrarında. “PKK’ya orantılı güç kullanın” diyerek, arka çıkıyor. Aynı şey AB’den de geldi. Burada asıl dikkat çeken Arap Birliği’nin tavrı. Bugüne kadar yapılan terörle mücadelede Arap Birliği’nin pek sesi çıkmazdı. Hatta Erdoğan’la sıkı dostlukları vardı. Ve “onlar bizim halis Müslüman kardeşlerimizdi.” N’oldu? Birden bire neden onlarca Arap ülkesi toplanıp Türkiye’yi kana bulayan terör örgütüne yönelik hava operasyonları karşısında Müslüman kardeşi olan Türklere karşı tavır aldı?
Bunda ABD’nin rolü nedir? Elbette ortalığın karıştırıcısı olduğu için başrol onundur. Asıl önemli olan nedir biliyor musunuz? Bizim çok bilmiş Osmanlıcı kardeşlerimizin, çok halis dostlarından oluşan bazı Arap ülkelerinin neden Osmanlıcı kardeşlerine sahip çıkmadıklarıdır.
Başını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çektiği, PKK ile yeni çatışma sürecine AB, ABD elbette İsrail ve Arap Birliği gibi oldukça geniş bir cephenin itiraz etmesi karşısında Türkiye’deki Neo Osmanlıcıların dayanma gücünü gösterecektir. Ve bu gerçeklik, tarih önünde ham hayal kurmanın, ABD atına binip komşularına ayar vermeye kalkmanın acı reçetesini daha şimdiden önlerine koyacaktır. Bu arada olan elbette bu milletin kendisine olmaktadır.
Peki, ne yapacağız? Öcalan sempatisi üzerinden bölünecek miyiz? Valla bunun en kestirme yolu şudur: Acilen Tayyip Erdoğan krizinden, Bahçeli tutukluğundan, Davutoğlu ufuksuzluğundan kurtulup, millî, öngörüsü yüksek, nitelikli alternatif politikalar geliştirecek, halkı bilinçlendirecek, yüksek düzeyli liderlik özellikleri olan kimseler bulup iyi bir hükümet kurmalıyız.