Niye şaşırıyorsunuz?
Sanki bilmiyorlarmış gibi şaşkın davranıyorlar.
"Gerçek yüzünü gösterdi" diyorlar. Demirtaş'ın, PKK'nın gerçek yüzü bilinmiyor muydu? Ta 1984 Eruh Şemdinli baskınıyla başlatılan sürecin gerçek amacının Türkiye'yi bölmek olduğu bilinmiyor muydu?
Haydi bilinmiyor diyelim...
Zaman içinde Yeniçağ bin kere neler olup bittiğini, hatta ileride neler planladıkları yazdı. Askeri belge ve raporlar yok muydu? Onu da bırakın, bölünmenin resmi pazarlıkları Oslo'da başlamadı mıydı?
Daha yakına gelin...
Şimdi savaşmaya karar veren arkadaşların Dolmabahçe mutabakatıyla işin nereye varacağından hiç haberleri yok muydu?
Bütün bu soruların tek bir cevabı var: Herkes her şeyin farkındaydı...
"Hani Türkiye partisi olacaktın?" diye sormak boşuna.
Onlar herkesin anladığı manada bir Türkiye partisi olamazdı zaten...
Olmayacaklardı da...
Burada esas olan Türkiye partisi olmaktan çok, oy devşirmek ve "Kürdistan" fikrini olabildiğince geniş kitlelere kabullendirmekti.
"Partime sempati duyan davaya da sempati duyar" mantığından hareket etmekteydiler.
Nitekim halen daha HDP'de bulunan Türk kökenli kimseler öyle davranmıyorlar mı? Selahattin Demirtaş, "özerklik, öz yönetim, Kürdistan" dedikçe onlar da heyecanla alkışlamıyor mu?
İşte bu...
Bütün mesele bu.
Bu tabloyu Türkiye'nin her yerine yaymak ve mümkünse PKK'nın siyasi gücünü Kürt kökenli yurttaşlar kadar Türk, Çerkez, Laz vd. kökenli yurttaşlarımıza da yayarak, buradan bir Türkiye partisi çıkarmaktı. Böyle bir Türkiye partisi, yani "Türkiyelilik" siyasi felsefe olarak PKK'nın ideolojik yayılması anlamına gelmekteydi. PKK, Türkiye geneline fikir olarak yayıldıkça da HDP Türkiye partisi olmuş olacaktı.
Tersinden söylersek, durum aynen şöyle işleyecekti...
HDP ne kadar Kürt etnistite dışından insana ulaşırsa PKK'da o kadar insana ulaşmış, gönlüne girmiş ve kabul görmüş olacaktı.
Bunu gerçekleştirmenin en temel aracı oy alabilmekti. PKK'ya sıcaklığın oluşmasını oy sağlayacaktı. Siyasal katılım arttıkça HDP/PKK toplumsal kesimlerde o kadar yaygınlaşmış, bir o kadar da desteklenmiş olacaktı.
Böylece şimdi 14 maddeyle açıkladığı "Kürdistan" düşüncesi toplumsal kesimlere ulaştırılmış ve kabul edilebilir hale getirilecekti.
Başarılı olamadı.
Çünkü araya hendekler girdi.
Şehitler girdi.
İnsanlara yapılan PKK zulümleri girdi.
Hastaneleri kundaklamak girdi.
3 yaşındaki bebeği kurşunlamak girdi.
Okulların yakılması girdi.
Selahattin Demirtaş'ın seçim süresince çaldığı ince nağmeli, insanın içini ısıtan türküler gitti, yerine gerçekliğin acı yüzü, kan, barut, şehit haberleri olarak geldi.
Böylece cin şişeden çıktı.
Çıkınca kimileri feryat ediyor...
"Biz seni iyi niyetli, söylediklerinde samimi sanmıştık" diyor...
AKP Hükümetleri de bundan birkaç yıl evveline kadar aynı düşüncedeydi. Bir zamanlar Mehmet Ağar'ın dillendirdiği "düz ovaya insinler" görüşündeydiler. "Düz ovaya inerlerse" siyaset yaparlar, terörist olmazlardı. Siyasetin raconu teröristinkine benzemezdi. Her şey konuşularak çözülebilirdi...
Öyle olmadı...
Çünkü Kürtçülük, AKP'lilerin "fikrimizin kökleri burada" dedikleri ta 150 yıl öncesine kadar gidiyor da ondan. Orası Osmanlıların duraklama değil, gerileme dönemidir. Çöküntülerin yaşandığı yıllardır.
Başta İngilizler olmak üzere topyekûn Batı'nın Osmanlı Devleti'ne tuzak kurduğu yıllardır. Şimdi İngilizlerin yerini Amerikalılar, o günkü saltanatın yerini Yeni Türkiyeciler, düşmanın yerini de PKK aldı.
Tiyatro sahnesi aynı: Her zamanki gibi Türkiye...
Bu talihi yenmek için yeni bir Mustafa Kemal bekliyoruz. Eğer MHP'deki değişimi sağlarsak, takozu, tıkacı alabilirsek suyun önünden, yeniden Büyük Türkiye'yi kurabiliriz... Akılcı, Kuvayımillîyeci politikalar üretebiliriz...
Unutmayın...
Kürtlerin Türklerle bir sorunu yok. Olamaz da. Düşmanları ortak. İyi bakın: Her ikisini de aynı silahla yine aynı düşman vuruyor...