Nitelikli insan sorunumuz
Nitelikli bir toplum haline gelmemiz çok zor. Bunu anladım. Tüm toplum kesimlerine bakın; dini, siyasi ekonomik alanlara göz atın ve insan kalitemize dair bir şey söyleyin.
Son birkaç yazımda sürekli insan kalitesinden söz ettiğimin farkındayım. Bugün konuyu biraz açalım istedim.
Toplum kalkınmasıyla insan kalitesi arasında doğrusal bir bağ vardır. İnsan kaliteliyse demokrasi de kaliteli olur.
Siyaset de.
Basın yayın da.
Çoğu kişi bunu önemsemez. Lakin toplumsal olayların ve gelişmelerin temelinde aslında tam olarak bu vardır.
Bakın size örnek vereyim.
Dünkü haberlerde yer aldı. Önceki gün üç haber yayınlandı ve üçü de bilgi çarpıtma (dezenformasyon) içerikliydi.
Sonra gerçekler bir bulut gibi üstünü örttü. Bir kısmı yayından kaldırıldı.
Bir başka haber, Ankara Büyükşehir Belediyesi''nde yaşanan su fiyatıyla ilgili haberdi. Belediye meclisinin muhalif üyeleri Başkan Mansur Yavaş''ı zor durumda bırakmak için suyun fiyatını düşürme kararı almışlardı.
Engelleme ve zora sokma durumları İstanbul Belediyesi''nde de yaşanıyor.
Şimdi gelelim konuya.
Verdiğim bu örnek olaylar Türkiye''de yaşanıyor. Öyle değil mi?
Evet!
Peki, bu üç olaya Davranış Bilimleri veya Psikoloji Bilimleri açısından bakınca ne görüyoruz?
Patoloji!
Bunlar ve benzerleri arızalı davranışlardır. Ve Türkiye siyasetindeki insan manzarasını ortaya koyuyor.
Başka?
Gelişmemişliği, yetersizliği, hazımsızlığı ve doymamışlığı dışa vuruyor.
Abartmıyorum.
Sırf muhalefet olsun, gıcıklık olsun, adamları haksız yere karalayayım diye de söylemiyorum. Aynısını muhalefet kanadında da görebiliriz. Amacım, içinde bulunduğumuz insan gerçekliğine dikkat çekmek.
Hepsi bu.
Davranış bilimleri okuyan herkes bilir. Maslow''un "İhtiyaçlar hiyerarşisi" vardır. Kuramı açıklamak için yapılan çizimi bir üçgen gibidir ve en tepesindeki aşama, "kendini gerçekleştirme"dir.
Bir kişinin kendini gerçekleştirebilmesi, yani "Kamil, olgun, nitelikli, psikolojik doymuş" kişi haline gelebilmesi için, psikolojik ve fizyolojik açlığını gidermiş olması lazımdır. Yoksa eksik kalır.
Diğer taraftan; öz saygı, öz benlik ve öz yeterlikleri gelişmemiş insanlar, her zaman davranışlarında arıza yaratır. Bu sebepledir ki öğretmenlere "Eğitim Psikolojisi" dersi verilir.
Yine, bu sebepledir ki zaman zaman yazılarımızda, eğitimin en temel sorunlarından biri "Ana-baba eğitimidir", diyoruz. Çünkü ailede kazandırılmayan temel ihtiyaçlar, psikolojik doyum, öz yeterlik, öz saygı vd. sonrasında, çarpık davranış olarak karşımıza çıkıyor.
Bu açıklamalardan sonra yine haberlerde yaşanan olaylara dönelim. Olayı irdeleyelim. Analizine bakalım.
Kendimize soralım.
Ankara Belediyesi veya başka belediye zarar ederse, zarar eninde sonunda kime gelir?
Halka.
Başka?
Devlete.
Peki, Ankara Belediyesi veya herhangi bir belediye, toplumsal ihtiyaçları karşılayamazsa, bundan nihayetinde kim ya da kimler zarar görür?
Gene halk.
Kalkınamazsa kim kalkınmamış olur?
O yörenin halkı yahut devleti veya belediyesi hatta her üçü.
Peki, bu zihniyet sürerse, o topluma, o yöreye, o halka demokrasi gelmiş olur mu?
Kesinlikle hayır.
Öyle ise demokrasi ne ile ilgiliymiş?
Nitelikli insan kalitesiyle!
Nitelikli insan, demokrasiyi, halkın iradesini kabullenmiş biri şöyle der mi? "Ey halkım, bu sefer beni şu kişi yönetsin, demişsin, ama beni seçerken haklısın da falancayı seçmeni kabullenemiyoruz."
İşte bu demokrasi hazımsızlığı.
Öz saygısı, öz yeterlikleri ve öz benliği gelişmiş insanların ülkesinde siyasetin kalitesi nasıl olur? Olgun, kendine saygılı, kendini gerçekleştirmiş doymuş kişiliklerin genel nüfus içinde yüksek yoğunluğa ulaştığı toplumlarda; adalet, hukuk, insana hayvana ve doğaya saygı, düşüncelere hürmet, demokratik kalite nasıl olur?
Buyurun söz sizin…