Niçin Türk adı siliniyor?
Başbakan Recep T. Erdoğan, “Türk” ün adını silme paketini açıklarken “şehitler”den giriş yapınca “Türk”ü yok saymayı daha ileri götüreceğini anlamıştım. Türk bayrağını da sağına soluna dizmişti. Güya yıkıcı-bölücülerle pazarlığını dengelemek istiyordu.
Önceki gün Adana’da “Andımız”ın kaldırılış sebebini açıklarken çocukların soğukta titreştiğini, “Andımız”ın soğuk savaş dönemlerinden kaldığını (“Andımız” 1933’ten itibaren okunmaya başlanmıştı. “Diktatörlükler dönemi” demek istiyordu. Söylese, sözün nereye gideceği belliydi; söyleyemedi.)
Çocuklar soğuktan titreşiyorsa İstiklâl Marşı da okunmamalı... Eğer Mehmet Âkif gibi; millî ve dinî hasleti güçlü, özellikle yönetimle takışmamış biri İstiklâl Marşı’nı yazmış olsaydı, muhakkak çoktan marşımızı tartışmaya açarlardı. Arada tartışmıyor değiller: Âkif, İstiklâl Marşı’nda iki yerde “ırk” sözü geçiriyor ve ikisinde de “Türk”ü kastediyor. “Irk”ı te’vile çok zorlandılar; “ecdat” demek istiyor dediler ama nâfile... Âkif Türk diyor Türk! Bunu bütün Safahat’ı mısra mısra inceleyerek rakamlarla ortaya koydum.
PKK, için için memnun R. T. Erdoğan’ın son paket açıklamalarından. Avuç avuç veriliyor. Mızmızlanmalarına bakmayın, R. T. Erdoğan’la hazır birlik olunmuşken hepsi birden verilsin, ülke ikiye ayrılsın, istiyorlar.
Avrupa Birliği paketten çok memnun. Çizdikleri plan tıkır tıkır işliyor. Neydi bu plan:
“Birliğin kurucu unsurları, meselenin kendilerine bakan yönünde klasik anlayışı sürdürürken, 90 sonrası sürece dâhil olan üye ülkelere veya adaylara karşı farklı bir yaklaşım sergilemektedirler. Azınlık statüsünde ele alınan etnik, din, dil farklılıklarının devletlerin bir iç meselesi olmadığı, ana dilde eğitimden yerel özerkliğe kadar uzanan geniş bir alanda bu grupların haklarının korunması gerektiği yaklaşımı, tam üyeliğin müzakere şartları olarak öne sürülmektedir. Neden? Yeni gelenler, millî devletlerini, etnik hassasiyetler üzerinden gevşetirlerse ulus muamelesi gören farklılıkların ulus üstü bir form olan AB’ye bağlılığı artacak ve bütünleşme daha kolay hazmedilecektir. AB sayesinde kendisini ulus gibi hisseden etnisitenin sadakat duyacağı hat, millî devlet değil, AB kurumları olacaktır. Üstelik anadilde eğitim müfredatın etnik gurubun tarihi, dini ‘ulusal’ hassasiyetlerine uygun olarak belirlenmesi, yerel-bölgesel özerklik, bölgesel parlamentoların teşekkülü ve hepsinden önemlisi bu süreçlerin denetimi ulus üstü yapıların marifetiyle olacaktır. Böylece ‘zor’un ve ‘sermaye’nin nüfuz ettiği alanlar, millî devlet engelini ferah bir şekilde aşabilecektir.
AB’nin kurucu büyükleri, söz gelimi Fransa, millî devlet yapısını hegemon bir güç olma yolunda genleştirirken, sürecin aday adayları ise azınlıklar noktasında büzüşmeye davet edilmektedir.” (Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya Uluslar arası Alanda Aznlık Sorunları ve Avrupa Yaklaşımı, 2006; Aytekin Ersal, “Bir Papuççu Muştası Söylemi Olarak Kürtçe Anadilde Eğitim Meselesi”, Türk Yurdu, S. 313, Eylül 2013).
İlmî çalışmalar Türk’ün adının niçin silineceğini bir bir ortaya çıkarıyor. Gelsinler itiraz etsinler!