Türk’ün Nevruz bayramı
Ulusları oluşturan temel unsurlardan birisi de kültür dediğimiz maddi ve manevi değerlerdir. Türk halkının önemli değerlerinden biri de ‘Somut Olmayan Kültürel Mirasımız Nevruz’dur.
Nevruz, yeni anlamına gelen “nev” sözcüğü ile gün anlamını taşıyan "ruz" sözcüğünün birleşmesiyle oluşmuş Farsça kökenli bir birleşik sözcüktür. Birleşik sözcük olarak nevruz “yeni gün, yeni yılın ilk günü” anlamlarına gelmektedir. Nevruz sözcüğünün Farsça kökenli oluşu araştırmacıların çoğunu yanıltmış ve Nevruz’un İran kökenli bir bayram olduğu yargısına ulaştırmıştır. Ancak son yıllarda özellikle İslami kaynakların taranması sonucunda ulaşılan kanıya göre Nevruz bir Türk bayramıdır.
Asya kavimlerinin bir kısmında ortak olarak bulunan Nevruz bayramının Zerdüştlük dinine ve bu dinin kurucusu Zerdüşt’e bağladıkları görülmektedir. Ancak Zerdüşt’ün kendisi İran asıllı değildir ve o Nevruz bayramını ilk olarak Azerbaycan’da Türkler arasında ortaya koymuştur. Türk bayramı olan Nevruz Türklerden İranlılara ve diğer kavimlere geçmiştir.
Kuzey yarım kürede ana karanın merkezinde yer alan bütün kültürlerde hayat baharda başlamıştır. Tüm Türk kitleleri arasında baharın başlangıcı açısından 26 Mart-6 Mayıs tarihleri yaygınlık kazanmış, doğal olarak da bu tarihler yılın başlangıcı sayılmıştır.
Şamanizm gibi Türklerin doğa ile ilişkilerinin göçebe kültür nedeniyle çok daha yoğun yaşandığı bir inanç sürecinde Nevruz gibi bir bahar bayramının kutlanıyor olması çok olasıdır. Zaten yeryüzündeki pek çok kültürde çeşitli adlarla örneğin Anadolu’da Zile Acısu ve Karacaören Türkmen köylerinde Sıraçlar arasında Gilavan (Çiğdem Gezdirmece) Bayramı gibi adlarla anılan mevsimlik bayramlar içerisinde var olduğu kabul edilen ‘bahar bayramı’ kutlama geleneği mevcuttur.
Nevruz’a yüklenen değerler toplumdan topluma değişkenlik göstermekle birlikte genel kabul Nevruz’un bir bahar bayramı olduğu şeklindedir. Anadolu’daki uygulamalara baktığımızda Nevruz’un bahar bayramı olarak kabul edildiğini görüyoruz. Zira tarım ve hayvancılıkla uğraşan toplumumuz, baharın gelişini ürün almaya yönelik bir işlem, yani toprağı işlemeye başlama ve hayvanların doğa ile buluşması olarak algılar. Bu açıdan bakıldığında, yaşam bir anlamda doğaya bağlıdır. Doğanın canlanması elbette coşku ile karşılanacaktır.
Yazın gelmesi, konargöçer ve çiftçilikle uğraşan bütün Türk toplulukları için bir hayat olayıdır. Toprağın ısınması çok önemlidir. Bu nedenle çeşitli Türk toplulukları yazı önceden karşılamak için törenler yaparlar. Böylece ağaçların, bitkilerin, çiçeklerin yeşermesi, hayvanların kuzulaması, doğanın canlanması yeni bir yaşamın başlaması mümkün olabilecektir. Türk düşünce sisteminde ateşi yani sıcaklığı temsil eden Hızır’la suyu temsil eden İlyas’ı birleştirerek doğaya can geleceğini düşünmüş ve o yılın bereketli olması için Hızır Nebi’yi karşılama törenleri yapmayı gelenek haline getirmiştir.
Anadolu’da Türk halkının baharla kutladıkları önemli bir gün de saya bayramıdır. Saya bayramı genellikle koç katımından sonraki 100. günde olur. Bu da Şubat sonuna, Nevruz öncesine rastlamaktadır. Nevruz kutlamalarının nedenleri toplumlardan toplumlara farklılık göstermektedir. Nevruz kutlamalarının temeli olan ve bugün olduğuna inanılan olayların bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Hz. Ali’nin doğum günü,
2. Hz. Musa’nın asasıyla Kızıldeniz’i yararak halkı kurtardığı gün,
3. Balık tarafından yutulan Yunus peygamberin kurtulduğu gün,
5. Nuh’un gemisinin Cudi Dağı’na oturduğu gün,
6. İbrahim peygamberin Urfa’da yakılmak istendiği gün,
7. Hz. Yusuf’un kuyuya atıldığı gün,
8. Güneşin Balık burcundan Koç burcuna girdiği gün,
9. Gece ile gündüzün eşit olduğu gün,
12. Türklerin Ergenekon’dan çıkış günü.
Nevruz bazı araştırmacılara göre Türk, bazılarına göre ise İran kaynaklı bir bayramdır. İran kökenli olduğu yolundaki iddialarda Nevruz sözcüğünün Farsça olmasının büyük payı vardır. Ancak tarihi kaynaklara baktığımızda, Hun Türklerinin M.Ö. 3.yy’daki Mete Han zamanından beri bugünü bayram olarak kutladıkları görülmektedir. İran kaynaklarında ise Nevruz hakkındaki bilgilere M.S. 11. yy’da rastlanmaktadır. Eğer İranlılar’ın bir bayramı olsaydı eski kaynaklarında da yer alırdı.
Nevruz, Türk Dünyasında farklı lehçe ve şivelerle söylenmesi nedeniyle değişik biçimde adlandırılmıştır. Nevruza; Altay Türkleri: Cılgayak Bayramı; Azerbaycan: Novruz, Ergenekon Bayramı; Başkurtlar: Ekin Bayramı; Doğu Türkistan: Yeni Gün; Gagavuzlar: İlkyaz; Karaçay-Malkar Türkleri: Gollü, Gutan; Kazaklar: Nevruz Köce, Ulus Günü; Kazan Türkleri: Ergenekon Bayramı; Karapapaklar: Ergenekon Bayramı; Kırgızlar: Noruz; Kumuklar: Yaz baş; Nogaylar: Navruz, Toy; Özbekle: Nevroz; Tatarlar: Nevruz; Türkmenler: Teze Yıl; Uygurlar da: Yeni Gün adlarıyla bugüne özel bir önem vermektedirler.
‘On iki Hayvanlı Türk Takvimi’nde görüldüğü üzere Türklerde de çok eskiden beri bilinmekte ve törenlerle kutlanmaktadır. Türklerde Nevruz hakkında başlıca rivayet, bugünün bir kurtuluş günü olarak kabul edilmesidir. Yani Ergenekon'dan çıkıştır. İşte bu nedenle bugün Türklerde Nevruz, yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve günümüze kadar kutlanagelmiştir.
Aslı Türk bayramı olan fakat, Arap, Babil ve Eski Mısır halklarınca farklı adlarla kutlanan, geleneksel bir doğa bayramı olma özelliğini koruyam Nevruz’un, Demirci Kava efsanesi çerçevesinde bir kısım Kürt topluluklarınca sahiplenme duygusunun öne çıktığı görülmektedir.
Ergenekon’dan çıkış zamanı bahar ayları olduğundan, bu efsaneden dolayı Türk zümreleri bahar bayramı adı verilen Nevruz’da, bir demirci temsili olarak demiri döverek, bayramın başlangıcını yapar. Devamında günahlardan ve kirlerden temizlenmek için ateşten atlama törenleri yapılır.
Kürtlerin kökeni ile ilgili araştırmalar da yapmış olan araştırmacı-yazar Ömer Özüyılmaz Demirci Kava adlı kişinin aslında Türk veziri Bilge Tonyukuk olduğunu düşünmektedir:
“Şerefname’de de bu geçer. Göktürk yazıtlarında, Bilge Tonyukuk’un adı Gave olarak geçer. Aslen Çin topraklarında yaşayan bir Türk ailenin çocuğu iken, Göktürk devletinde vezirlik yapmıştır. Doğu Türkistan Türklerinde, Çin’den gelen ailelere ‘Gave’ denmektedir. Göktürklerde ve Doğu Türkistan Türklerinde vezirlerin ünvanı ‘Demirci’dir. Dolayısıyla Bilge Tonyukuk’un Türkçe ünvanı Demirci Gave’dir. Bu benzerliğin tesadüfle açıklanmasına imkân göremiyoruz. Ergenekon destanında anlatılan hadise tamamen Demirci Gave efsanesi ile aynıdır.” demektedir.
Milâttan önceki yıllarda Nevruz hakkında İran metinlerinde herhangi bir iz ve kayıt yoktur. Ancak Hunlarda bu kayıtlar mevcuttur. Bu durum, Firdevsi'nin, Türklerden duyduğu Demirci Kava efsanesini kafasına göre işleyerek kaleme aldığı yargısını öne çıkarmaktadır.
Kırmızı, sarı ve yeşil, Nevruz'un renkleri sayılır. Bu renkler Türk devletlerinin bayraklarına da aksetmiştir. Göktürkler döneminden Osmanlı'ya kadar bu renkler Türklük sembolü olarak kullanılmış; Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı yeşil-sarı-kırmızı renkleri taşımıştır.
İslamiyet’ten çok öncelere giden bir gelenektir. Nevruz, insana hayat veren dört unsurun (su, ateş, hava ve toprak) ısınması, uyanması ve canlanması ile ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Eski Türkler, tabiatın uyanmasına mutluluk işareti olarak bakmış, onu kutlamışlardır. Bu kutlamayla ilgili olarak ortaya çıkan inanç ve âdetler halk geleneğine dönüşmüş, “Yeni-gün” anlamına gelen “Nevruz” kelimesiyle karşılanmış ve zamanla millî bir bayram hüviyeti kazanmıştır.