Neden mahallî dili tercih etmiyorlar?
Dün haberi, taraflı bir siteden “Kardistan24”ten alarak verdim. HEDEP/PKK’dan bir milletvekili, Millî Eğitim Bakanı’na, okullarda seçmeli ders olarak okutulan “anadil” tercihini sormuş, Bakan Yusuf Tekin, “Kürtçe tercihlerin geçen yıllara göre yüzde 71” düştüğünü açıklamıştı. 2023-2024 eğitim yılında 23 bin öğrenci Kürtçe dersine başvurmuş. Bu öğrencilerin 20 bin 379'u Kurmanci, 2 bin 607'si ise Zazaki derslerini seçmiş.
Araya siyaset girmedikten, hazır anadilimiz var, baş kaldıralım demedikten sonra şartlar uygunsa, ders verecekler bunabiliyorsa, herkes anadilini de mekteplerde okuyabilmeli. Bir itiraz olamaz ama...
Bu anadil ne kadar yeterli? Hakikaten bir anadil mi?
Hem cahil, hem de kasıtlı HEDEP/PKK milletvekili elbette, gittikçe ana dil tercihinin düştüğünü, zamanla daha da çok düşeceğini biliyor. Kastı ortalığı bulandırmak.
Yusuf Tekin, ne maksatla böyle bir soru sorulduğunu elbette biliyor. Sabırla cevap, Anayasa’nın 42. maddesini hatırlatıyor.
Çözüm / çözülme döneminde, PKK neredeyse siyasî karar organlarına da hâkimdi. Ne isterlerse veriliyordu. Verildi de ne oldu? İnsanlarımız gerçekleri gördü. Öyle bir gördü ki, biz acaba oyuna mı geliyoruz, düşüncesi zihinde deveran edip durdu.
Prof. Dr. Ahmet Buran, “Kürt”, “Kürtçe” üzerine Türkiye’de söz sahibi belli başlı ilim adamlarımızdandır. Bu sahada kitapları, makaleleri vardır. Zaman zaman bu köşeye de misafir olur. Yine misafir edeceğim:
“Kürt adı etrafında bir araya getirilmeye çalışılan Kurmanç, Kelhur, Lor ve Goranî gruplarının tarihsel köken, dil ve kültür bakımından nasıl bir birliktelik oluşturduğu konusu tartışmaya açıktır. Türkiye’de konuşulan Kurmançça ile Irak ve İran’da konuşulan Soranice arasındaki anlaşabilirlilik oranı neredeyse sıfırdır. Türkiye’de yaşayan Türkmen, Azeri, Yörük gibi unsurları ayrı etnik gruplar olarak değerlendirenlerin, hangi bilimsel ölçütlerle bu iki grubu aynı etnik kimlik içinde gösterdiklerini anlamak mümkün değildir. Bazı araştırmacılar ve siyasal Kürtçüler tarafından Kürt toplulukları arasında gösterilmek istenen Zazaların ise, tamamen ayrı bir etnik kimlikleri ve ayrı bir dilleri vardır.” (“Kürtler ve Kürt Dili”, Turkish Studies, Volume 6/3, Summer 2011)
Meseleni özü budur. Bu anlamanın dışında kim bir yoruma gidiyor, kim ayrıştırıcı konuşuyor yazıyorsa önce onun fikrî yapısına, bağlantılarına bakmak lâzım.
Prof. Dr. Ahmet Buran’ın daha önce bana gönderdiği açıklamayı da hatırlatacağım: “Kürtçe: Uzmanı ne diyor?”, (Yeniçağ, 9 Temmuz 2013)
Gerçekçi olmalıyız. Oyun gelmemeliyiz, boynumuza yular taktırmamalıyız.
Bir başka kalemden:
“Eğitim durumunun seviyesinin artmasıyla evde Kürtçe konuşma oranının düştüğü görülmektedir. Araştırma, nesiller arası dil aktarımında ciddi bir kopukluğu vurgulaması açısından önemlidir.
Literatür Kürtçenin aşağıya doğru seyreden ivmesinin yukarıya doğrultulabilmesi için kolektif kimlik olarak anayasal güvenceye alınması gerektiği ve kullanım alanının genişletilmesi (yönetim, eğitim, yargı ve sağlık gibi kamusal alanlarda kullanılması), kullanımının yaygınlaştırılması için sıkı tedbirlerin alınması gerektiği konusunda uyarmaktadır. Bu tedbirlerin alınmamasının dilin ölümüne sebebiyet vereceğinin uyarısını yapmaktadır.
Kürt dili meselesi, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkından bağımsız ele alınamaz tabi ki, Kürtler resmi bir statü elde etmeden yani kendi hakikatini inşa etmeden, dilini koruma altına almak konusunda aciz kalacaktır.” (Ronayî Önen, “Bir Yüzyıl, Bir Rejim ve Anadili-Kürt dili mücadelesi: Hakikatin inşası| Kürtçe”, bianet, 26 Şubat 2023)
Dilmiş, şuymuş, buymuş... Hepsi bir maksada matuf: Emperyalizmin uşaklığı...