Neden katiller çoğalıyor?

Küçük bir kız, anasını öldürmüş ve polisi aramış.
Bir başkası, tüm ailesini kendisi de dahil katletmiş.
Kadının biri komşusunun çocuğunu ona kızdığı için sobada yakmış.

* * *

Son bir ay içinde basına yansıyan faciaya bakar mısınız?
Nedir bu cinnet insiyakı?
Sorunun cevabının aranacağı ilk yer elbette psikoloji olacaktır. Ancak, meselenin toplumsal yanı kadar bireysel tarafı çok daha önem taşımaktadır.
Bilim, sosyal olayların tek bir nedene bağlı olarak açıklanamayacağını söylüyor. Öyle ise ekonomiktir, uyumsuz aile yapısıdır, eğitimsizliktir demekle işin içinden çıkılamaz.
Peki ne diyeceğiz?
Hepsini ve daha fazlasını birlikte düşünerek soruna çözüm arayacağız.
Meydana gelen problemin adı ne olursa olsun, temelinde hem kişilik yapısı ve hem de kişinin ruhsal durumu vardır. Başka bir ifade ile problematik durum, öncelikli olarak problemi yaratan kişide olup bitmektedir.
Peki kişi, neden probleme dönüşür? Bu nasıl bir kişilik inşasıdır? Hangi dış tesirler kişiyi olumsuz etkiler ve bir katile dönüştürür?
Hiç şüphesiz bu soruların cevabı hem uzundur ve hem de uzmanlık ister.
Ancak bazı ipuçlarına vurgu yaparak meselenin toplumsal boyutuna dair birkaç söz söyleyebiliriz.
Bilimsel gelişmelerin meydana getirdiği teknoloji ve küreselleşmenin beraberinde getirdiği toplumsal dönüşümün zorlamaları sadece Türkiye’yi değil, tüm toplumları değiştirmektedir. Türkiye bir taraftan küresel değişim, diğer taraftan da milli değişim-dönüşüm sürecini yaşıyor. Köylü toplumdan kentli topluma, tarıma dayalı hayat tarzından endüstri ve teknoloji ağırlıklı yaşam tarzına doğru değişiyoruz.
Hiç şüphesiz bu durumun yansımalarını en fazla toplumun en küçük birimi olan aile yaşıyor. Her ne oluyorsa ailede oluyor ve önce orada içselleştiriliyor.
Değer yıkımlarının, ahlâkî kırılmaların, anlam değişmelerinin biçimlenip anlamlandırıldığı aile, kendi dışından gelen dayatmalara karşı nasıl vaziyet alacağını evde sürdürülen tartışmalarla çözmeye başlıyor. Eğer aile bir de kendi iç dinamikleri açısından tutarsız, anlaşamayan, problemli ise, bu durumda, küçük aile bireylerinin sosyalleşmesi, toplumsal kişilik kazanması karmaşaya dönüşüyor.
Hangi değer, hangi tutum, hangi ahlâk ve davranış benimsenecek sorusu karşısında seçeneklerin karmaşıklığı yeni yetişen kuşakları ikileme sokuyor.
Toplumsal değişmeleri değerlendirerek, yeni nesillere aktarması gereken eğitim sistemi, bireyi ve kişiliği değil de bilgiyi önemsiyorsa bir boşluk da eğitim sisteminden geliyor demektir. Türk eğitim sistemi, nüfusunun önemli bir kısmı genç olan topluma ana-baba eğitimi vermiyor. Çocuk gelişimi, evlilik, aile olma dersi vermiyor. Türk eğitim sistemi, matematik bilgisi, fen bilgisi, sosyal bilgiler vs ile sadece bilgi küpü yetiştirmeyi hedefliyor. Sağlıklı toplum oluşturma amacı yok. Ruh sağlığı, kişilik geliştirme gibi derdi ise kesinlikle yok. Bilinçli ana-baba, bilinci aile umurunda değil. İyi yurttaş afaki bir söylem. Pratiği yok. İçi boş bir hedef.
Dolayısı ile yozlaşmanın önü açık. Sağlıklı toplum olma görevi iyi eğitim almamış, ailelerin sorumluluğunda.
Mesela çok çocukluluk, beraberinde ailenin sorumluluklarını da artırır. Çocuk sayısı kadar kişilik, ruh sağlığı, psişik doyum da vardır. Her bir aile kişisinin ruhsal açlığını doyurmak kolay değildir. Eğer bir de ailenin ekonomik yapısı güçsüz ise, çocuklar tesadüflere göre yetişiyor demektir.
Böyle bir ortamda cinnet şaşırtıcı olabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları