Neden çeteleri somutlaşmıyor?
Bundan sonra nasıl bir kaset çıkacak ve neler açıklanacaksa, artık kontrol altına alacaklar. Çünkü internet yasaklamaları geldi.
Bir gecede darmadağın ederek polisi, sürgünlerle savcı ve hâkimleri iş başından uzaklaştırmanın asıl nedeni elbette yolsuzlukların üzerini kapatmaktı.
İnternet yasası bunun çok önemli bir ayağını oluşturuyor.
“Paralel devlet” bir kavram olarak ortalıkta dolaşıyor ama henüz elde avuçta görünür hale getirilmiş değil. Şimdilik bir varsayım.
Hâlbuki dürüst bir hükümetin ilk yapacağı şey, düşmanını görünür kılarak, net bir biçimde ortaya koymak olmalıydı. Yapmadı.
Çünkü muğlak bir kavramla uğraşalım ve asıl meseleyi unutalım istiyor.
Hep söyleniyor.
“Bir zamanlar onları siz koruyup gözettiniz. Devlet iktidarını siz paylaştınız. Bürokrasiyi siz onlara teslim ettiniz” diye. Ancak, “onlar” örgütsel şemasıyla, başı ve sonuyla karşımıza dikilmedi. Denilmedi ki “işte sözünü ettiğim şahıslar, örgütsel yapı bu.” Bu durumda hükümetin bütün olumsuz gelişmeleri paralel yapıya yükleyerek işin içinden sıyrılması belki de bir şaşırtmadır. Devletin sağlıklı birimleri, vicdan sahibi savcı ve polisleri, yaşanan soygun düzenini bir biçimde ele vermiş de olabilirler. Bunların ne kadarının “paralel yapıya” ne kadarının gerçek devlet yapısına ait olduğunu bilemiyoruz. Çünkü suçüstü durumuyla yakalanma telaşına kapılan hükümet binlerce polisi, yüzlerce savcıyı görevinden aldı.
Bir başka mesele de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kurulan kumpasla ilgili. Burada da sağlıklı bir gidişat yok. Polis içinde mahkeme ile birlikte çalışan bir “çete” oluşturulmuş ve bu “çete” masum insanların tüm yaşamını mahvetmişse, o “çetenin” çok acil bir biçimde tespit edilmesi gerekmez mi?
Gerekir!
Peki, neden etkili bir adım atmıyorlar? Sahte belge çetesi, bu çeteyle bir olup insanları tutuklayan, iddianame yazan adliye görevlileri varsa ve bunlar, yüzlerce insanın hayatını karartmışsa, böyle bir süreci yaratanları bulup adaletin önüne koymamız gerekmez mi? Gerekir ama şimdilik kimse aldırmıyor. Aslında bu söylediğim ile “paralel çete” arasında bir ilişki de var.
Ergenekon, Balyoz gibi davaların bir tertip olduğu ve bunu yapanların da bir çete olduğu tescillenir, bunun ilişkisinin de “paralel yapıyla bağıntısı kesinleşirse” hükümetçiler haklı çıkmaz mı? Çıkar; ama onlar buna şimdilik yanaşmıyor. Belki de, az evvelki şüphenin bununla da bir ilişkisi vardır. Hükümetin de işin içinde olduğu bir kumpas ortaya çıkacaksa, elbette araştırmazlar. Böyle bir durumda askerlere tuzağı kuranın ne kadarının hükümet, ne kadarının paralel yapı olduğu netleşmez.
Hükümet şu anda bir taraftan suçlamaları sürdürüyor, öte yandan Türkiye’deki özgürlük alanlarını daraltarak bir çeşit baskı rejimi kuruyor. Demokratikleşme yerine otoriterleşmenin ağır basması, yolsuzlukla suçlananların kanunların elinden kaçırılması, yeni ortaya çıkacak foyaların engellenmesi için internetin kontrol altına alınması, Erdoğan hükümeti ve bizzat kendisi için kaçınılmaz bir hâl almıştır. O, bunu ve daha fazlasını yapmak isteyecektir. Ancak, toplumsal duyarlık ve tepkiye ne demeli?
Kamuoyunu oluşturan kanaat önderlerine, özellikle de dini cemaat ve gruplara ne diyeceğiz? Onların kul hakkı yenilirken, trilyonlarca vergi borçları bir kalemde silinip, Müslüman halkın sırtına yüklenirken ve en önemlisi kamu malları arkadaş, eş dost ve yandaşlara peşkeş çekilirken halen daha “namazı şöyle kılalım, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” demelerinin ne anlamı var?
Türkiye’de İslamcı ideolojiler ve dindarlık çökmüştür..
Hz. Ömer’e “kılıcımızla düzeltiriz” diyen sahabe duruşu pratiğe kesinlikle dönüşmemiştir. Halkın, “Paralel yapı” örgütlenmesini ve “yargı çetesini” somut olarak görmek hakkıdır.