Ne olacak hastanelerimizin hâli...
Recep T. Erdoğan, doktorlarımız ilk fırsatta yurt dışına gidince, “Gidiyorlarsa gitsinler, buralar boş kalmaz merak etmeyin.” demişti.
Öyle bir gittiler ki... Şimdi doktor bulunamıyor. Bizimkiler Avrupa’ya kapak atmak için akla karayı seçiyorlar. Suriyeli doktorlar çok rahat. Türkiye’de bütün kapılar açık.
Suriyeli doktorların Türkiye’deki imkân ve imtiyazları sık tartışılıyor. Bütün Suriyeli, Afganistanlı, bilumum kaçakların, göçmenlerin tartışıldığı gibi, sayı bile bilemiyoruz. 10 milyon izinli veya izinsiz göçmenden bahsediliyor.
Meselemiz doktorlar. Göçmenler ayrı tartışma. Şu bilinsin: Muhtaç göçmenden, Ensar’ın desteğinden artık bahsedilemez. Yerleşen göçmenlerden, memnuniyetlerinden bahsedilebilir. Türkiyeleşmiş ve hatta çocukları itibarıyla Türkleşmiş, ana-babasının geldiği ülkeye yabancılaşıp kendisini Türk ve Türkiyeli gören göçmenlerden bahsedebiliriz. Zaman geçtikçe, hiçbir göçmeni gönderemezsiniz.
***
Biz doktorlarımıza dönelim. Halkın çektiği sıkıntıları, kendimizin çektiği akıl almaz sıkıntılardan hareketle göstereceğiz.
Yakınlarım itibarıyla hastanelerle sık gitmek zorundayız.
Yakın zamanda yine İstanbul Çam Sakura’daydık. Çok büyük, çok güzel bir hastane. Bunda sıkıntı yok. Sıkıntı, doktor eksikliğinde, sıkıntı randevu almada. Randevuyu ileriye attıkça atıyor.
Sıkıntı deyince... Dört bin Suriyeli sağlıkçının istihdam edildiği sözlerine karşı Sağlık Bakanı Koca açıklama yapma ihtiyacı duymuş "Göçmen Sağlığı Merkezlerindeki sağlık hizmetlerinin giderleri Avrupa Birliği fonlarından karşılanmakta, bu hizmetlerde Suriyeli sağlık çalışanları görev almaktadır. İki yıl önce, göç ve sağlık konulu uluslararası bir toplantıdaki sözlerimin çarpıtılarak, 4 bin Suriyeli sağlıkçının istihdam edildiği şeklindeki yanlış ve ısrarlı iddia üzüntü vericidir.” demişti.
Ama biz Çam Sakura’da odalarda, kapı üstünde tabelalara baktığımızda Suriyeli doktor isimlerini sık gördük.
Bunu geçiyorum.
Yakınım İstanbul’da Cerrahpaşa’yı, Çapa’yı, daha birçok hastaneyi kapı komşusu yaptı. Birçok rahatsızlığına çare bir türlü bulunmuyor. Son zamanlarda Çam Sakura’ya gidip gelmeye başladı ama öyle kolay değil. Randevu için belli bir saat bekliyorsun, o saati tutturduğunuz an, ileri bir tarihe gün alıyorsun. O günler alındı. Birkaç defa gitti. Son olarak dâhiliyede, çok yönlü tahlil yaptırdı. Kırmızılar gani!...
Nedir ne değildir? Doktor okuyacak, ilacını verecek, tedbirini aldıracak.
Tahlilleri göstermek için, randevu gerekiyormuş. Fesüphanallah! Tahliller çıktıktan sonra daha önce muayene eden doktora gidersiniz, o da gereğini yapar.
Hayır gidemiyorsunuz!
Ben de “Baskın vereceksiniz!” dedim. Bu defa doktor yok. Yaz ayları ya... İzne çıkmışlar. Ve tahlilleri okutamıyorsunuz. Ya acilse? 10 gün sonra yine randevu, yine tahlil ve yine tahlil için randevu! Olabilir mi?
Kim bilir kaç hasta böyle mustarip.
***
Şahitli ispatlı yazmak için kendi yakınlarımdan örnek veriyorum.
Yozgat’a gidiyoruz şimdi. Çok yakınımdaki bir isim 93 yaşında. Kulağı artık duymuyor. Yozgat’ta da şehir hastanesi var. Üniversite hastanesi var. Ve ikisinde de kulak-burun-boğaz doktoru yok! Biz ilçedeyiz. İlçede hiç yok. Merak edip diğer ilçeleri arattırdım. Kulak-burun-boğaz doktoru bulunmuyor. Hadi Kırşehir’e geçelim, dedik. Yozgat 40 km., Kırşehir 70 km. O günlerde doktorlar boykota gitmesinler mi!
Kırşehir’de özel hastaneyi aradık, randevu aldık. Ertesi günü bir telefon, doktor acil ameliyata girecek. Randevu iptal.
Bizim örneğimizi kim ne kadar insan yaşıyor.
Ne olacak hâlimiz bilmiyorum!