Nâzım Hikmet'in Türkçe için sözleri
Reis Bey, 2021'i "Yunus Emre ve Türkçe Yılı" ilan etti. Önceden hazırlık yapılmış mıydı, yoksa o sırada mı aklına geldi, bilemiyoruz. Neler yapılacağını zaman gösterecek.
Bizim için zaten her günümüz, her ayımız, her yılımız Türkçe. Dilin varsa fikrin var.
Kendimizi ifadede kısırlık çekiyorsak asıl sebebi, dilimizin iğdiş edilmesidir.
Dün Özdemir İnce'nin, R. T. Erdoğan'ın Türkçemize dair konuşmasından hareketle yazdığı yazıda "Necip Fazıl ile Peyami Sefa dil ve harf devrimlerine muhalif yazarlardır. Onların çağdaşı Nâzım Hikmet'i her okuryazar okuyup anlıyor." demiş, biz de yazımızın sonunda "Nâzım Hikmet'e iman edenler yarını beklesinler. Türkçeye dair sözlerini vereceğim." diye yazmıştık.
Geçmişte, N. Hikmet'in dil anlayışına temas ettim. Belli çevreler N. Hikmet deyince akan suları durduruyorlar. Hiçbir üniversitede N. Hikmet araştırmaları yoktur ama Boğaziçi Üniversitesi'nde vardır! Enstitü benzeri bir şey kurmuşlar. Tabiî bu kasıtlı tavır. İlmî çaba söz konusu değil! Toplantılarına davet ettikleri de eroine övgüler dizen biri. N. Hikmet'in şiiri nerede, kendisinin "küçük" diye anılmasını isteyen o eroin övgücüsünün şiiri nerede!
Bu sıra Boğaziçi Üniversitesi tartışılıyor. Mümkün olduğu kadar "çekişme"nin dışında kalmak istiyorum. Çekişen iki tarafın da niyeti başka.
Aydemir Balkan "Tanıdığım Eşsiz İnsanlar" (Tarihçi Kitapevi) kitabında tanıdığı dört isme dair hatıralarını yazmıştır. Çocukluğunda Atatürk'ü görmüş, sonra Yaşar Kemal'le bir arada bulunmuş, öğrenciliğinde Nâzım Hikmet'in şiirleri daktiloda çoğaltarak dağıtmış, yurt dışında çalışırken Paris'te evinde ağırlamıştır. Tanıdığı dördüncü "eşsiz insan" ise Alparslan Türkeş'tir. 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra Türkeş'le yakın teması olmuştur. Daha önce ayrıntılı yazdık.
Burada N. Hikmet'in dil meselesinde Cumhuriyet gazetesinin eski Paris muhabiri Aydemir Balkan'a söylediklerini aktaracağım.
Aydemir Balkan Paris'te, UNESCO'da çalışırken, evinde ressam Abidin Dino'yla birlikte N. Hikmet'i ağırlar. Aydemir Balkan'dan okuyalım:
"Salonun bir köşesinde küçük bir masada Türkçe gazeteler vardı. Nâzım onlara şöyle bir göz attı. Sonra sayfaları çevirmeye başladı. Birinci sayfada başlık: Toplumumuzun sorumluluğu, idi. Başka bir sayfada başlık: Karşılıklık ilkesi, idi. Bunları 'parasal sorunlar', 'dinsel koşullar' izliyordu. / Nâzım'ın yüzü değişmişti. / 'Bu ne biçim Türkçedir' diyordu. 'Nereden buluyorsunuz bu acayip sözleri?' / Öfkeden ziyade yeis içindeydi. / 'Nasıl bu hale geldi Türkçemiz' demekteydi. Abidin'e döndü: / Bu gidişle benim şiirlerimi bir-iki nesil sonra kimse anlamayacak' dedi. / Abidin de şunları söyledi: / 'Toplumumuz artık bu dile alıştı. Yani toplumumuzun sorunları yerine cemiyetimizin meseleleri, karşılıklık ilkeleri yerine mütekabiliyetin hedefleri, parasal sorunlar yerine mali meseleler desek daha mı iyi?' / Ben Nâzım'a hak veriyordum. Evet öz Türkçe öz Türkçe diye insanlar birbirlerini anlayamaz olmuştu. Milleti millet yapan nedir? Müşterek lisan (ortak dil), müşterek tarih (ortak tarih)... Geçmişimizde yazılanları, otuz yıl önce yazılanları anlayamazsak, torunlar dedelerin, ninelerini anlayamazsa nerelere gidecektik?" (s. 98-99).
N. Hikmet'in dilimize dair söylediklerini, Moskova'ya birlikte kaçıp KTUV'da komünistlik okudukları yakın arkadaşı Vala Nurettin de nakleder. O sözleri de vereceğiz.