Muharrem: Hicret, aşure, katliam (2)
Muharrem ayı “bütün Müslümanlar” için mühim. Muharrem ayıyla Hicrî yılın başladığını, bu ayın 10. gününün aşure günü olduğunu ayrıntıya girerek verdik.
İslâmî argümanlar, Müslüman olsun veya olmasın, inansın veya inanmasın, İslâm dünyasında ve özellikle Türkiye’de yaşayan herkesi ilgilendirir. Hepimizin bilgi sahibi olması gerekir.
İnançlar tartışmaya açık değildir. Burada ilericiliğin, gericiliğin hükmü olmaz. Fikrini söylersin, yanlışının doğrusunun üzerinde durursun... Bu ayrı.
Cemiyetin kıymetlerini bilmek şart.
Hususiyetle Türkiye’de Hz. Hüseyin ve yakınlarının şehadetini önce çıkaran Alevîler ve Şiîler, ikisini de yerinde incelediğim için biliyorum, birbirlerinden çok farklı.
Şiîler Alevîdir ama, Alevîler Şiîlikten uzaktır. Ortak değer Hz. Ali ve ahfadıdır. Ve özellikle Hz. Hüseyin. Çünkü Hz. Hüseyin, gadre uğramıştır, saldırıya uğramıştır, katledilmiştir. Hz. Peygamber’in en küçük kızı Fatıma ve Hz. Ali’nin oğludur. Hz. Ali, biliyorsunuz, Hz. Peygamber’in amcasının oğludur. Kısaca; “Ehl-i Beyit”tendir (Hz. Peygamber ailesi için bakınız: Ahzab, 33/32., 33. ve 34. ayetler.)
Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinin özü şu: Muaviye, Hz. Ali’ye karşı idi. Büyük çatışmalar çıktı. Halife Hz. Ali’nin katlinden sonra oğlu Hz. Hasan halife oldu. Muaviye Hz. Hasan’a karşı da savaştı. Hz. Hasan çatışmaların birinde yaralanmıştı. Sonra aralarında varılan anlaşmaya göre Muaviye halife olacak, vefatından sonra ise, eğer Hz. Hasan hayattaysa, o, hayatta değilse, kardeşi Hz. Hüseyin bu makama geçecekti.
Muaviye, Hz. Hasan’ı ortadan kaldırmanın yollarını aradı ve Hz. Hasan’ın karısı Cude’yi elde etti. Para verdi ve kocasını zehirlerse, oğlu Yezid’le evlendireceğini vaat etti. Hz. Hasan zehirlenerek hayatını yitirdi.
Muaviye kendi sağlığında oğlu Yezid’i halife tayin etti. Ölümünden sonra Yezid, babasının yerine geçti. Herkesten bey’at almak istedi. Ancak Hz. Hüseyin, Yezid’i içkici, kötü adam gördüğü için ona tâbi olmayacağını Mekke valisi vasıtasıyla bildirdi. Kûfe halkı da Yezid’a bey’at etmemişti. Hz. Hüseyin’e mektup göndererek Kûfe’ye davet ettiler. Kerbelâ’ya geldiklerinde Hz. Hüseyin ve yârânı Yezid’in adamlarının saldırısına uğradı. Hz. Hüseyin dâhil 72 kişi katledildi.
İslâm tarihinin ilk yılları çok karmaşık. Bir tarafta demokratik diyeceğimiz, halifelik sıralaması, diğer tarafta, Emevîlerle birlikte babadan oğula geçen saltanat.
Hz. Ali’yle vuruşan Muaviye üstelik sahabenin önde gelenlerinden. Hz. Peygamber’in vahiy kâtibi. Yani Hz. Peygamber’e gelen vahiyleri not ediyor. Dahası Hz. Peygamber’in hanımlarından Habibe’nin kardeşi. Ve dahası öleceği zaman, Hz. Peygamber’in kendisine hediye ettiği bir gömleğe sarılıyor. Zamanında sakladığı Hz. Peygamber’in saç ve tırnak kesintilerinin gözlerine ve ağzına konularak defnedilmesini vasiyet ediyor.
***
Alevîler, 1 Muharrem ile 10 Muharrem arasını “matem günleri” sayarlar ve gülmezler, et yemezler, yeni elbise giymezler, yeni bir işe başlamazlar. Yas bitti mi aşure törenleri başlar.
Bir Muharrem’de İran’daydım. Hakikaten hayat duruyor desek yeridir. Ağıtlar, dövünmeler...
Türkiye artık tarikatlar/cemaatler yurdu. İleride Allah korusun, bir de “matem günü” yüzünden kavga çıkmasın!..
Bizdeki tarikat/cemaat şefleri meseleyi nasıl görüyorlar diye baktım. Eksantrik Cübbeli Ahmet 9 Kasım 2013 günü şunları yazmış:·
“İslamiyet yas tutma dini değildir. Yas tutmanın caiz olduğunu gösteren hiçbir âyet ve hadis yoktur. Aksine yasaklandığı bildirildi. 10 Muharremde kendilerine eziyet etmek haramdır. Yas tutmanın müslümanlıkla hiç ilgisi yoktur. Dinimizde, yas tutmak günah olduğundan, vefat eden veya şehid olan mübarek zatların hiç biri için matem tutmak caiz olmaz.
Ölü için sessiz ağlamak caizdir. Zira (Müminin ölümüne gökler ağlar) buyuruldu. (Şerh-us-sudûr)
Ölü için yüksek sesle ağlamak, matem tutmak, siyah elbise giymek, siyah perdeler ve rozetler, işaretler asmak, matem işaretleri, resmini taşımak caiz değildir. (S. Ebediyye)
Cenazeye ve cenaze çıkan yere siyah örtmek ve siyah giyinmek caiz değildir. (Hazânet-ür-rivâyât)”
Cübbeli sözü İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye getiriyor:
“Milyonlarca müslümanın mezhep imamı olan İmam-ı a'zam hazretleri de şehid edildi. Resulullah efendimizin emrine uyularak bu büyük zatlar için de yas tutulmadı. Yas tutmamak o büyük zatları sevmemek anlamına gelmez. Babası gibi Hazret-i Hüseyin gibi yüce bir imamın şehid edilmesi de, bütün Müslümanlar için büyük üzüntüdür. Ama yas tutmak, ölüm yıldönümlerinde dövünmek asla caiz değildir.”
***
İki farklı dünya çıkıyor karşımıza... İkisi de “İslâm” kaynaklı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş da Muharrem ayı mesajında “Kerbelâ faciası, dünyanın neresinde olursa olsun, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun ümmet-i Muhammed’in ortak matemi, ortak acısıdır.” diyerek Alevîlere/Şiîlere de selâm gönderdikten sonra herkesin kabul edebileceği değerler üzerinden yürüyor, Hz. Hüseyin’in katlinden sonraki “mitleştirme”ye girmiyor:
“Bu sebeple yürekleri Ehl-i beyt muhabbetiyle dolu mü’minler için Hz. Hüseyin sevgisinin ayrı bir yeri vardır. Kerbelâ’yı doğru okumak ve anlamak için Hz. Hüseyin’i iyi tanımak gerekir. Hz. Hüseyin, Kur’an ve Sünneti hayatına rehber edinmiş, hak ve hakikat yolunda mücadele ederek bu uğurda şehit olmuş mümtaz bir şahsiyettir. Dolayısıyla Hz. Hüseyin’i sevmek, onun şahsında somutlaşan değerleri ve destanlaşan erdemleri yaşama ve yaşatma gayreti içinde olmaktır. Hz. Hüseyin’in yolundan gitmek; doğruluk, sadakat, samimiyet içinde olmaktır. Özü sözü bir olmaktır. Adaleti ayakta tutmak ve iyiliği yaymaktır. Hz. Hüseyin’in temsil ettiği değerleri yaşatmanın mücadelesini vermektir. Bu da ancak cahillikten, şiddetten, yalandan, riyadan, fitneden, fesattan ve bencillikten uzak durmakla mümkündür.”
Kerbelâ faciası, dünyanın neresinde olursa olsun, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun ümmet-i Muhammed’in ortak matemi, ortak acısıdır.
Birbirimizi tanımak, birbirimizi anlamak, ayrı dünyaları yaklaştırmak şart. Yoksa araya ecinniler giriyor.