Muhalifim, aykırı düşüncelerim var
Demek ki Türkiye’mizin güneyinde Suriye topraklarında Kuzey Irak’takine benzer bir tampon bölge oluşturma konusunda kararlılığımız sürüyor.
Yeni Çekiç-Güç istiyoruz.
Yeniden özerk alanlar yaratacak, yeniden var olduğunu söylediğimiz kırmızı çizgilerimizi kayıp ederek yenileceğiz. İstediğimiz bu mu?
Yeniden Birinci Dünya Savaşı politikalarına dönmekte kararlıyız demek ki..
Ders almamışız...
Bölgeyi eline cetvel alıp haritalara bölen ve o haritalara da uygun devletler yerleştiren Batılı güçler (şimdi koalisyon güçleri),1991’den bu tarafa Orta Doğu’da yarattıkları kaos düzenine rağmen aklımızı başımıza getirmedi. Sanki koca Osmanlı devletini biz kayıp etmedik de başkaları kayıp etti.
Tarihin çeşitli dönemlerinde masa başında kayıp eden taraf olma rolünü bırakamıyoruz. İlla kayıp ederek dönüp arkamıza gelip gideceğiz..
Türkiye Başbakanı Davutoğlu, ülkesinin güneyinde “tampon bölge” istiyor. Bu teklifini Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye topraklarını cetvelle çizip çizip başkalarına dağıtan güçlere söylüyor. Üstelik bu düşüncesinde büyük bir samimiyetle ısrarlı. Niye? Suriye savaşından kaçıp gelen göçmenlerden kurtulacak..
Göçmen sorunundan kurtulacak ama neyi kayıp edecek onu hesap etmiyor.
Davutoğlu’nun “tampon bölge” istediği güçler, daha önce bir tampon uyguladı ve bu tampon sonrasında ortalıkta Kürdistan haritası dolaşmaya başladı. İşin garip yanı bu haritanın bir ucu Türkiye içinde, öteki ucu hemen şimdi acilen kurulması istenen tampon bölgenin kapsama alanında.
1991 Körfez savaşından bu tarafa. ABD’liler, bizimkilerin gözünün içine baka baka tabir yerinde ise gözüne soka soka olacakları gösterdikleri halde hâlâ ders alıp tedbir geliştirmek yerine “senin ülkenden bir Kürdistan çıkaracağım” diyen güçlerle Orta Doğu politikası yürütmüyor mu gel de çatlama.
İçte PKK-Öcalan-hükümet “çözüm süreci” tiyatrosu oynuyor, dışta, ABD-hükümet ve koalisyon güçleri, özerk Kürdistan inşa etme projesinde siyaset oyunları oynanıyor...
Bütün bu oyunların ortak amacı AB-ABD ve İsrail politikalarının planlandığı gibi gerçekleşmesi. Türkiye, “biz bölge ülkesiyiz. Biz olmadan bir şey yapamazlar” derken doğru söylüyor amma, sonuçta onların çıkarlarına uygun hedefler gerçekleştiğinden Türkiye bu oyunda kaybeden taraf oluyor.
Peki, ne olmalı?
Çok açık...
Suriye’de Birinci Dünya Savaşı’ndan bu tarafa sürüp gelen statükonun güçlenmesine, toprak bütünlüğünün yeniden sağlanmasına yönelik politikalar geliştirilmelidir.
Diyeceksiniz ki “Esad’ın cinayetleri ne olacak?” Derim ki ABD’nin cinayetlerine, PKK’nın birkaç gün evvel yaptığı katliamlara aldırmaksızın çok yakında Öcalan’ın hapisten çıkarılmasına yönelik çaba gösteriyorsunuz da Esad’a gelince mi insan hakları aklınıza geliyor?
Asıl Esad güçleriyle anlaşarak göçmenler için güvenli bölgeler oluşturulması sağlanmalı ve Türkiye’dekiler oraya taşınmalı, gerekirse, ilaç, gıda gibi insani yardımlarla desteklenmelidir.
ABD’nin istekleri doğrultusunda Özgür Suriye Ordusu gibi silahlı güçlerin Türkiye’de eğitilmesi yerine Türkmenlerin ve Arapların Türkiye’de eğitilerek ülkelerini kurtarmaları sağlanmalıdır. Ve en önemlisi emperyalizm bölgeden kovuluncaya kadar mücadele sonlandırılmamalı, bölgesel enerji kaynakları, İslam toplumlarının mirası olduğundan Batılılara bırakılmamalıdır.